Noyan Doğan'ın 25.01.2008 tarihli referans gazetesinde durumunu özetlediği sektör.
yazıdan alıntı yapmadan önce kendi tevrübe ve fikirlerimi belirtmek isterim.
sigorta sektörünün en büyük sorunlarından biri çok az bir protföyü olan bir grubun bu işi yapmak için bu sektöre girmek istemesi ve sektörde insan kaynakları yönetiminin bilgi-tecrübe odaklı kurulmamasıdır. sigortacılık gerçekten özel bir meslektir ve herkes bu işi yapamaz. öncelikle tecrübe esaslarına dayanır. mesela x grubu şirketi olarak bir sigorta şirketi kurdunuz. otomatikman üst düzey yöneticileri kendi bünyenizden çıkartacaksınız. biiip işte en büyük hata. sektörü ve işin tekniğini hiç bilmeyen yöneticiler sebebiyle sektör bu hale geldi zaten. "balık baştan kokar" atasözünü unutmayalım. eğer bir yerde işler ters gidiyorsa bunun en büyük sorumlusu yöneticilerdir. sektör şimdiye kadar hep yan şirketlerden oluştuğu için yöneticiler de hep alakasız iş tecrübeleri olan ana şirketlerden geldi. sigortacıların dillerine plesenk olmuş bir söz vardır: "avrupa'da sigorta şirketlerinin bankaları varken türkiye'de bankaların sigorta şirketleri var" diye.
sigorta sektörü bu şekilde bağımsız olmadığı ve tek amacı "sigortacılık hizmeti" olmadığı sürece sonucu zarardan öteye gitmeyen fasit daireden kurtulması imkansızdır. mesela sahibiniz tekstil alanında bir devdir. size gelen genel müdür de firme bünyesinden gelir. adam çok iyi bir iplikçidir ama sigorta ile ilgili teknik bir hususta karar vermesi gerektiğinde apışıp kalır. başka bir örnek verirsek mesela grup gübre işindedir. grup içinden bir genel müdür atanır. adam çok iyi gübre pazarlar ama iş sigortaya gelince işler değişir. mesela sigortacılıkta temel ölçülerden biri hasar/primdir. toplam hasarı toplam prime bölersiniz. şimdi fiyatları % 20 düşürürsünüz oooo cillop. işler neredeyse iki katına çıkar. çünkü hasar/prim denkleminde prim kısmı arttığı için oran mesela 80/100=%80 den 80/160=%50 ye düşer. bir bakarsınız bir sene boyunca süpersiniz. etrafa hava atarsınız. bak ben ciromu % 60 artırdım. hasar/prim oranını da % 80'den % 50 ye düşürdüm diye. sonra ne olur biliyor musunuz? kaçınılmaz olarak ortalama 8 ay sonra % 20 düşük primlerle tanzim ettiğiniz poliçelerin hasarları yağmaya başlar. ve oran -tecrübelerimle- 200/160=%125 olur. sonra sizi görevden alırlar yerinize o gruptan başka bir yönetici atanır. o da içine eder bırakır. şimdi bu entryde geçen kişi ya da kurumlar tamamen hayal ürünüdür, biri hariç.
sigortacılıkta maliyet hesabı bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlık gerektiren çok önemli bir iştir. eğer maliyetinizi doğru hesaplayamıyorsanız zarar etmeniz kaçınılmazdır. eğer fiyat belirlenmesi işleminde pazarlamacılarınız aktif rol oynuyorsa zarar edersiniz.
sadece sigorta sektörü ile ilgili olmayan altın kural: "eğer pazarlamacılar sattıkları malın maliyetini bilirlerse iflas edersiniz."
sigorta sektörü gibi maliyetin ortalama 5 yılda belirlendiği ve istatistiki ana kütlenin hacminin yeterince büyük olması gereken bir işte işten anlamayan yöneticiler ve pazarlamacılar zararın ana sorumlulularıdır. örnek olarak 2005 yılında sektörde yaşanan yıkıcı fiyat rekabetini gösterebilirim. Kısaca değinmek gerekirse rekabet yüzünden 1000 lira maliyetli ve kar payı ile 1.100 liraya satılamsı gereken ürünler 600-700 ytl'ye satıldı. 2005 yılı ortalarında işi bilmeyen bazı yöneticiler "ciroyu % 50 artırdık, h/p düştü" diye böbürlenmeye başladılar. sonra acı gerçekler ortaya çıktı 2006-2007 zararla kapatıldı. (en kötü zarar şirket başına 8 trilyon civarında)
ve yöneticiler değiştirildi... ve sigorta şirketleri birer birer yabancı firmalara satıldı... neyse ben lafı uzatmadan sözü noyan doğan'a bırakıyorum. bir sonraki entry'de şirketlerin 2005 ve 2006 yılı kasko zararlarını görüşmek üzere hoşça kalın, esen kalın. `:haber spikeri gibi konusmak`
Kaynak için tıklayın
yazıdan alıntı yapmadan önce kendi tevrübe ve fikirlerimi belirtmek isterim.
sigorta sektörünün en büyük sorunlarından biri çok az bir protföyü olan bir grubun bu işi yapmak için bu sektöre girmek istemesi ve sektörde insan kaynakları yönetiminin bilgi-tecrübe odaklı kurulmamasıdır. sigortacılık gerçekten özel bir meslektir ve herkes bu işi yapamaz. öncelikle tecrübe esaslarına dayanır. mesela x grubu şirketi olarak bir sigorta şirketi kurdunuz. otomatikman üst düzey yöneticileri kendi bünyenizden çıkartacaksınız. biiip işte en büyük hata. sektörü ve işin tekniğini hiç bilmeyen yöneticiler sebebiyle sektör bu hale geldi zaten. "balık baştan kokar" atasözünü unutmayalım. eğer bir yerde işler ters gidiyorsa bunun en büyük sorumlusu yöneticilerdir. sektör şimdiye kadar hep yan şirketlerden oluştuğu için yöneticiler de hep alakasız iş tecrübeleri olan ana şirketlerden geldi. sigortacıların dillerine plesenk olmuş bir söz vardır: "avrupa'da sigorta şirketlerinin bankaları varken türkiye'de bankaların sigorta şirketleri var" diye.
sigorta sektörü bu şekilde bağımsız olmadığı ve tek amacı "sigortacılık hizmeti" olmadığı sürece sonucu zarardan öteye gitmeyen fasit daireden kurtulması imkansızdır. mesela sahibiniz tekstil alanında bir devdir. size gelen genel müdür de firme bünyesinden gelir. adam çok iyi bir iplikçidir ama sigorta ile ilgili teknik bir hususta karar vermesi gerektiğinde apışıp kalır. başka bir örnek verirsek mesela grup gübre işindedir. grup içinden bir genel müdür atanır. adam çok iyi gübre pazarlar ama iş sigortaya gelince işler değişir. mesela sigortacılıkta temel ölçülerden biri hasar/primdir. toplam hasarı toplam prime bölersiniz. şimdi fiyatları % 20 düşürürsünüz oooo cillop. işler neredeyse iki katına çıkar. çünkü hasar/prim denkleminde prim kısmı arttığı için oran mesela 80/100=%80 den 80/160=%50 ye düşer. bir bakarsınız bir sene boyunca süpersiniz. etrafa hava atarsınız. bak ben ciromu % 60 artırdım. hasar/prim oranını da % 80'den % 50 ye düşürdüm diye. sonra ne olur biliyor musunuz? kaçınılmaz olarak ortalama 8 ay sonra % 20 düşük primlerle tanzim ettiğiniz poliçelerin hasarları yağmaya başlar. ve oran -tecrübelerimle- 200/160=%125 olur. sonra sizi görevden alırlar yerinize o gruptan başka bir yönetici atanır. o da içine eder bırakır. şimdi bu entryde geçen kişi ya da kurumlar tamamen hayal ürünüdür, biri hariç.
sigortacılıkta maliyet hesabı bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlık gerektiren çok önemli bir iştir. eğer maliyetinizi doğru hesaplayamıyorsanız zarar etmeniz kaçınılmazdır. eğer fiyat belirlenmesi işleminde pazarlamacılarınız aktif rol oynuyorsa zarar edersiniz.
sadece sigorta sektörü ile ilgili olmayan altın kural: "eğer pazarlamacılar sattıkları malın maliyetini bilirlerse iflas edersiniz."
sigorta sektörü gibi maliyetin ortalama 5 yılda belirlendiği ve istatistiki ana kütlenin hacminin yeterince büyük olması gereken bir işte işten anlamayan yöneticiler ve pazarlamacılar zararın ana sorumlulularıdır. örnek olarak 2005 yılında sektörde yaşanan yıkıcı fiyat rekabetini gösterebilirim. Kısaca değinmek gerekirse rekabet yüzünden 1000 lira maliyetli ve kar payı ile 1.100 liraya satılamsı gereken ürünler 600-700 ytl'ye satıldı. 2005 yılı ortalarında işi bilmeyen bazı yöneticiler "ciroyu % 50 artırdık, h/p düştü" diye böbürlenmeye başladılar. sonra acı gerçekler ortaya çıktı 2006-2007 zararla kapatıldı. (en kötü zarar şirket başına 8 trilyon civarında)
ve yöneticiler değiştirildi... ve sigorta şirketleri birer birer yabancı firmalara satıldı... neyse ben lafı uzatmadan sözü noyan doğan'a bırakıyorum. bir sonraki entry'de şirketlerin 2005 ve 2006 yılı kasko zararlarını görüşmek üzere hoşça kalın, esen kalın. `:haber spikeri gibi konusmak`
Kaynak için tıklayın
Tariş'in Uzmanlığı Sigortacılık mı ki, Şirket Kurmaya Kalkıyor
öyle ilginç bir toplumuz ki, geçmişten ders çıkarmama konusunda ısrarcıyız. hem de öyle uzak geçmiş de değil, yakın tarihte yaşananları bile hemencecik unutuveriyoruz israrcı olduğumuz bir konu daha var. o da, ana faaliyet alanımız dışında, uzmanı olmadığımız işlere soyunmak. nitekim, ülkenin geçmişi, bunun kötü örnekleri ile dolu.
mesela sigorta sektörünü ele alalım... sigortacılığın ‘s' sinden bile anlamayan, uzmanlık alanı katiyen sigortacılık olmayan ama, ‘onun var benim niye yok' deyip, heves edilerek kurulan sigorta şirketleri; daha altı-yedi yıl öncesine kadar birer birer kapısına kilit vurup, pazardan çekilmek zorunda kaldı. kilit vurmak istemeyenlere de hazine el koydu.
bu satırları okuyunca diyeceksiniz ki, ‘bunları niye anlatıyorsun, zaten biliyoruz'. maalesef birileri bilmiyor ve bilmedikleri için de geçmişten ders çıkartamıyor.
birlik üyelerinin sigorta ihtiyacı varmış
hafta başında gazetelere de yansıdı... tariş'in sigorta şirketi kurmak istemesi. tariş incir ve pamuk birlikleri genel müdürü hüseyin velioğlu, açıklama yaparak, sigorta sektörünün hızla geliştiğini, tariş'in de bu konuda geçmişten gelen bir birikimi ve ortaklarının getirdiği potansiyelinin bulunduğunu belirtti. tariş genel müdürü, halen başak groupama'nın acenteliğini yürüttüklerinin de altını çizerek, şunları söyledi: "sigorta şirketimiz başka hiçbir şirketin sahip olmadığı bazı özelliklere sahip. örneğin, poliçe ödemelerini parayla değil ürünle tahsil edebiliyor. 4 birliği göz önüne aldığınızda 150 bin ortaktan bahsediyoruz. şu anda yaklaşık 3 bin olan poliçe sayısını kısa zamanda 40-50 binlere çıkarma hedefi koyduk. ortakları aileleriyle birlikte değerlendirdiğinizde sağlık, hayat, kasko sigortası gibi ihtiyaçları dikkate alınırsa ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğumuz görülür."
hüseyin velioğlu, 3-5 yıllık vadede kurmayı planladıkları ulusal sigorta şirketi için yerli veya yabancı bir grupla ortaklık yapabileceklerini, halen acenteliklerini yürüttükleri firma da dahil tüm gruplarla görüşeceklerini de açıkladı.
tarım kredi kooperatifleri güven sigorta'yı satıyor
şimdi sorarım size, tariş'in uzmanlık alanı sigortacılık mı, asli işi de sigortacılık yapmak mı? tarım sigortalarında uzman olan bir şirketin, yani başak groupama'nın, acenteliğini zaten yürütüyor. kaldı ki, başak sigorta iki sene öncesine kadar ziraat bankası'nın bir iştirakiydi ve hemen hemen tüm birliklerin de şirkette hissesi vardı. iki sene önce özelleştirilerek, groupama'ya satıldı. hafızam beni yanıltmıyorsa tariş'in de, başak sigorta'da yüzde 16'ya yakın hissesi bulunuyordu ve bu hissesini de iyi bir fiyattan groupama'ya satmıştı.
bugüne bakıyoruz, ha keza tarım kredi kooperatifleri birliği, sahibi olduğu güven sigorta'yı satma kararı aldı. eli kulağında bugün, yarın satılacak.
şimdi de tariş genel müdürüne soruyorum: tariş'in bilmem ne kadar ortağı, üyesi var da, tarım kredi kooperatifleri birliği'nin yok mu? tariş'in üyelerinin sağlık, hayat, kasko ihtiyaçları var da, tarım kredi kooperatifleri birliği'nin yok mu? o zaman niye satıyor adamlar, güven sigorta'yı?
şirket kurmak için bu ısrar niye
bir taraftan şirketler özelleştirilir, satılırken; uzmanlık alanı sigortacılık olmayanlar, işi uzmanlarına bırakırken, tariş'in sigorta şirketi kurmaya kalkmasının akıl, mantık alacak hiçbir tarafı yoktur. ayrıca bu iş; tariş incir ve pamuk birlikleri genel müdürü hüseyin velioğlu'nun, ‘ortaklar var, ortakların ve ailelerinin sigortaya ihtiyacı var' diyecek kadar da basit değildir. basit olmadığını da yakın geçmişte görülmüştür. halen de görülmektedir.
sözün özü, tariş illa da sigorta şirketi kurmak için ısrarcıysa, hazır güven sigorta satılıyor, onu alsın. ama benim asıl tavsiyem, hiç bu işe bulaşmasın. asli işi neyse onu yapsın, işin sigorta tarafını da mevcut haliyle sürdürsün. doğru olan da bu.
çünkü bu ülkeni, bu saatten sonra artık, hazine'nin el koyacağı sigorta şirketi veya şirketlerine hiç mi hiç ihtiyacı yok.
öyle ilginç bir toplumuz ki, geçmişten ders çıkarmama konusunda ısrarcıyız. hem de öyle uzak geçmiş de değil, yakın tarihte yaşananları bile hemenceci...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder