Güven Sigorta

Bir şirketi daha yabancılara kaptıran sektör.
Güven Sigorta
2000 yılında 10 milyon dolar'a Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından Hazine'den alınan (özelleştirilen) ve geçen hafta 350 trilyon ytl'ye Fransız Groupama'ya satıldığını öğrendiğimiz şirket. "vay anam vay serhat neler dönmüş ya"

Trafik Sigortalarında Serbest Tarife

01.07.2008 tarihinde trafik sigortalarında serbest tarifeye geçecek sektör. yani bu tarihe kadar sigorta şirketleri hazine müsteşarlığının hazırladığı sabit tarifeyi kullanıyordu fakat bu tarihten sonra kafalarına göre fiyat koyabilecekler. "ticaret" açısından muhteşem bir karar. çünkü şirketlerin maliyet yapılarına göre fiyatlarını serbestçe belirlemeleri her zaman daha doğrudur. şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim:
türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği verilerine göre sigorta şirketlerinin:

- 2006 yılı Trafik sigortası prim üretimi 1.359.644.758 teknik zararı 118.636.767 ytl dir.
- 2007 yılı Trafik sigortası prim üretimi 1.583.328.434 teknik zararı 244.646.329 ytl dir.

bu rakamlara bakıldığında sektörün 2 yıldır zarar ettiği görülmektedir. ticaretin asıl amacı kar etmektir. ticari işletmeler bunun üzerine kurulurlar. sadece bazı durumlarda stratejik kararlar alarak zarar etmeyi göze alabilirler. örneğin "trafikte zarar ediyoruz ama kasko'da kazanıyoruz" ya da "trafikte zarar ediyoruz ama genel anlamda kazanıyoruz" ifadelerini duyarsanız aşağıdaki verileri inceleyin.

- 2006 yılı `kasko` sigortası prim üretimi 2.664.713.655 teknik zararı 250.073.571 dir.
- 2007 yılı `kasko` sigortası prim üretimi 3.029.959.398 teknik karı 4.574.092 ytl dir.

görüldüğü üzere kasko'da 2006 yılı zararı 2007 yılında telafi edilememiş (-ki 2005 yılı da zarardır)

- 2006 yılı hayat sigortaları dışı toplam prim üretimi 8.281.739.454 teknik karı 20.162.464 dir.
- 2007 yılı hayat sigortaları dışı toplam prim üretimi 9.600.048.047 teknik karı 226.502.987 ytl dir.

genel anlamda ise, 10 milyar ytl hacmindeki bir sektörün, 2006 yılında 20 milyon ytl, 2007 yılında 226 milyon ytl olarak elde ettiği teknik kar rakamları ise ticari anlamda `komik` rakamlardır.

şimdi tekrar trafik sigortalarına dönelim. son 2 yılda zarar edildiği için, basiretli tüccar olan sigorta şirketlerinin, fiyatların serbest bırakılması ile birlikte fiyat artıracakları tahmin edilebilir. çünkü hem geçmiş dönem zararları telafi edilecek hem de kar elde edilecektir. fakat işin aslı böyle değildir. ortada saçmasapan bir mücadele bulunmaktadır. bu fiyat rekabeti 2005 yılında kasko sigortalarında yaşanmış ve bir çok sigorta şirketi yabancı ortaklara satılmıştır.

trafik sigortalarında da önümüzdeki dönemde yoğun bir rekabetin yaşanacağı öngörülmektedir. (aha buraya yazıyorum) sigorta şirketleri zaten zarar ederken daha da zarar edeceklerdir. çünkü fiyatlandırma yaparken önce işin maliyetini yarım yamalak hesaplıyorlar, sonra bu maliyet üzerinden indirim yapıyorlar. lan maliyet üzerinden indirim olur mu? kar mı bu? kardeşim dersin ki "benim bu işteki karım % 10, ben şu müşteriye % 5 kar ile satış yapacağım." ama böyle düşünce yerine genelde maliyet hesabı ile ulaşılan fiyat üzerinden indirim yapılmaktadır.

aslında 3-4 yıl önce gazetelerde dergilerde şöyle haberler geçiyordu. "avrupa birliğine girilmesi, rekabet gücü zayıf yerli şirketlerin pazardan çekilmesine yol açacaktır." bu haberler yayınlanırken sigorta şirketleri genel müdürleri ve sermayedarlarının ne ile meşgul oldukları bilinmemektedir. türk sigorta sektörü yabancılara tamamen satılmıştır artık.

sigortacılık, gelişmiş ülkelerde büyük kar marjları ile çalışan, ekonominin dinamosu olan sektörlerden biridir. bakmayın siz türkiye'de gelişmemiş olduğuna. amerika ve avrupa'da sigorta şirketleri belediyelerin işlerine karışır "şu yerdeki sokakları daha geniş yap ki itfaiye arabaları geçebilsin, şuraya yangın hortumları döşe" diye ya da mesela sigorta şirketleri otomobil firmalarına karışır "şu modelinizdeki hidrolik direksiyonları şununla değiştirin, araba sert bir çukura girince çok çabuk hasar oluyor" diye. sigortacılar fabrikalara da karışır. "şu tersanede şu güvenlik önlemlerini alın yoksa sizi sigortalamam" der. tabi işveren de eli mahkum kuku guardian denileni yapar çünkü ciddi sigorta şirketleri bir şirketin teminat vermediği işe teminat vermezler ve aynı kriterleri isterler. türkiye'de ise elli şirket aynı işi almak için yarışır. hatta sırf o işi yapmak için zararına satış yaparlar.

bu kadar önemli bir sektörün yabancı şirketlere kaptırılması türkiye ekonomisi açısından olumlu bir gelişme değildir fakat şu da bir gerçek ki bizim sermaye sahiplerimiz de bu işi becerememektedirler.

sonuçta geleceğe ilişkin tahminlerimiz, 2008 sonu ve 2009 hatta belki 2010 yıllarının çok sert bir fiyat indirim rekabeti ile geçeceği, 2011 yılından itibaren fiyatların şu andaki halinden kat be kat yükseleceği, kısacası türk sigortalılarının ebesinin örekesini göreceği aşikardır. hani şimdi siz, sigortacınız sizden 1.000 ytl kasko parası istediğinde itiraz ediyorsunuz ya, hani "ooo bissürü şirket var onlara yaptırırım" diye acentenizi sıkıştırıyorsunuz ya, hani 500 liralık hasarınızı kendiniz ödeseniz pazarlıkla 300 liraya yaptırabiliyorken sigortanız var diye tamirci 1000 ytl alıyor ya, hani küçücük çatlağı varken bir çekiçle patlatıp tüm camı değiştiriyoruz ya, sigortalı olarak en küçük tampon hasarında neredeyse verdiğimiz parayı geri alıyoruz ya.

= bu kötü mü? sigorta yaptıranlar için kötü değil. sigorta sektöründe çalışanlar düşünsün. =

işte bunların hepsi mazide kalacak. sigortacı sizden şu an ödediğinizin 5 katı para isteyecek, şu an aldığınız gibi "herşey full kasko abi"lerden yaptıramayacaksınız. hizmet kalitesi çok daha iyi olacak ama bol bol bol bol para ödeyeceksiniz.

= bu kötü mü? sigorta sektöründe çalışanlar için kötü değil. sigorta yaptıranlar düşünsün. =

uzun lafın kısası, önümüdeki iki yıl, fiyatlar çok ucuzlayacak, bu arada yeni satış ve birleşmeleri göreceğiz, daha sonrasında ise yüksek fiyatlı kar eden bir sektör haline gelecek ve şimdi adam yerine konmayan sigorta şirketleri böyle yarım kilo toshacklı bir şey oluverip çıkıverebileciyaak

Maddi Hasarlı Kaza Tespit Tutanağı

Türkiye için erken olmasına rağmen sigortacıların bile görüşleri alınmadan uygulamaya geçen 'Maddi Hasarlı Kaza Tespit Tutanağı' ile gene güven kaybı yaşayacak sektör. Bak buraya yazıyorum bak görürsün.

Maddi Hasarlı Kaza Tespit Tutanağı
Uygulamaya geçilmesi ile birlikte sigortacıların sürekli ifade ettiği sıkıntıların gerçekleştiği görülen tutanaktır.
Eğri oturup doğru konuşalım, bir kaza sonucu kaç tane sürücü "kusurlu sürücü" konusunda anlaşabilir?
"Türkiye için erken" denilirken "artık bir noktadan sonra bunlara geçmemiz lazım" deniliyor da sorun şu "hep en son yapacağımız şeyi ilk yapıyoruz". Hep altyapı hazırlamadan üstyapıya ilişkin düzenlemeleri yapıyoruz. Allah korusun da trafikte nasıl ehliyet aldığı belli olmayan, başka bir sürücüyle tartışınca adamın boğazını kesip Boğaz'a atan psikopatlardan biri ile kaza yapmayın.
"Bu uygulama için erken" dedik. Hakikaten erken. 'Kervan yolda düzülür' mantığıyla nereye kadar? Düzülen belli.

2008'de Yabancı Sermaye Girişi Devam Ediyor

Sigorta sektöründeki şirketlerin son bir kaç yılda yabancı sermaye'ye satışı ile ilgili bilgiler verilmişti. (ilgili yazıyı okumak için tıklayın) Bu şirketlere son olarak sektörde prim ikincisi olan Axa Oyak'da katıldı.
Kısa süre sonra sektörde prim üçüncüsü olan Koç Allianz'daki Koç hisseleri de Allianz'a satılacak. Ayrıca gelecek ay da Güven Sigorta'nın satış ihalesi var. Yani 2005 yılındaki zararla fitili ateşlenen sektördeki yabancı ortaklara satışların 2008 yılında da devam ettiğini görüyoruz.

Sigortacıların İmajı

Türk Sigorta Sektörü, güven açısından en büyük darbeyi 90'lı yıllarda hayat sigortalarında yaşanan güvensizlik olayları ile yaşamıştır.
Şimdi basitçe bir hesaplama yapalım. Hiçbir etkeni katmadan aşırı derece basitleştiriyorum. Adama diyorsunuz ki "Her ay sen bana para ver. İleride ben sana ya toplu para veririm ya da emekli maaşı" işin ilginci adamdan her ay 100 ytl alıyorsunuz. Adam 10 yıl ödeme yapıyor. Şimdi 12 ay x 10 yıl = 120 ay yapar x 100 ytl = 12.000 YTL birikim demektir. Adam mesela 30 yaşında idi. Ödemeleri bittiğinde 40 yaşına geldi. Ortalama yaşam da 70 yıl ise en basitinden sigorta şirketinden 30 yıl maaş alacak demektir.
Hiç faiz olmasın (basitleştirmek için) adamın 12.000 ytl birikimini 30 yıl x 12 ay = 360 aya bölersek;
Adama aylık 33,33 ytl para öderiz anlamına gelir. Hadi faizlerle şunla bunla 50 ytl ödediğimizi varsayalım.
Şimdi insanlar şunu düşünüyor ben size 10 yıl para ödedim siz bana diyorsunuz ki sana ayda 50 lira emekli maaşı vereceğim bu dolandırıcılıktır. Bir açıdan doğru bir açıdan yanlış önerme.
Sigortacıların yanlışları bu geri ödemeyi "emekli maaşı" gibi anlatmaları. İşte sırf satış yapacağım diye bu politikanın güdülmesi sebebiyle kaybedilen güven duygusu ve kirlenen imaj hala sektörün yakasını bırakmıyor.
(Sigortalının hatası da her ay 100 lira ayırdığı ve 10 yıl biriktirdiği bir tasarruftan 500-600 ytl para beklemesidir.)

İşte bu sarsılan imaj (-ki sigortacılık güven ve imajdır) yüzünden sektör dolandırıcı, yalancı gibi görülüyor.
İki örnek vereyim. (bu entry çıkma sebebi)
Bir tanesi Avrupa Yakası dizisinde sevilen karakter Burhan'ı izleyen sigortacı tiplemesi. Seviyesiz, yılışık bir tip. İşte maalesef ki sigortacıları bu şekilde algılıyor halkımız. Bunun en büyük sorumluları da sigortacılar. (biz)
İkinci örnek ise ehliyet alırken standart ehliyet kitabında karşılaştığım sorular. Mesela hatırladığım kadarıyla şöyle bir soru vardı.
Aşağıdakilerden hangisi araçta olmadan trafiğe çıkılabilir?
a) bilmem ne belgesi
b) bilmem ne belgesi
c) kasko sigortası
d) bilmem ne belgesi

Bu insanın bilinçaltına öyle bir göndermedir ki "kasko sigortasının gereksiz olduğu" düşüncesini, beynin karar verirken kullandığı kaynak sularını besleyen kuyulara atar. (Betimleme yapan sigortacı modeli)

Ama unutulmaması gereken bir nokta var ki sigortacılar son yıllarda müşteri memnuniyeti için yapmadıklarını bırakmadılar. Güveni tekrar sağlayabilmek için tabiri caizse zararına çalışıyorlar.
2007 yılı 9 aylık üretime baktığınızda hayat dışı toplam 6.971.322.238 ytl hayat sigortaları 1.054.391.332 ytl ve genel toplam 8.025.713.570 ytl dir. Yani toplam üretimin % 86,86 oranındaki bir payı trafik, kasko, yangın, nakliyat gibi hayat dışı elementer branşlarda gerçekleşmektedir. Yani bu branşlar "kaza"ya karşı sigorta olup genelde bir yıllık yapılırlar ve bir kaza karşısında sigortalının malvarlığındaki eksilmeyi ya da sorumluluklarını üstlenirler. Toplum dengesinin korunması için olmazsa olmaz aktörlerden biridir.
(Soru şu: Kim bir gecede kül olacağını bildiği milyon dolarlık fabrikaları varken rahat uyuyabilir? Cevap: Sigortası varsa uyur)

Son olarak, sigortacılar kendilerini topluma yanlış tanıttılar, toplum da zaten sigorta kültürü gelişmediği için gördükleri karşısında güvensiz hale geldi fakat unutulmamalıdır ki modern toplumlarda toplumsal dayanışmanın en güzel örneği sigortadır. Doğru ve bilinçli sigorta kültürüne sahip toplumlarda sigorta, toplumun yaralarını sarar. Katastrofik hasarlarda belki insanlar devletten yardım umut etmeli ama diğer geri kalan her şey için sigortacıların yanında olması için gereken adımları atmalıdır. Bu da önce eviniz sonra da aracınız sonra tüm malvarlığınız için sigorta yaptırmanızdır. Dasın bildirim bitti. Dağılabilirsiniz.

Sigorta Şirketi Kurmak ve Yönetmek

Noyan Doğan'ın 25.01.2008 tarihli referans gazetesinde durumunu özetlediği sektör.
yazıdan alıntı yapmadan önce kendi tevrübe ve fikirlerimi belirtmek isterim.
sigorta sektörünün en büyük sorunlarından biri çok az bir protföyü olan bir grubun bu işi yapmak için bu sektöre girmek istemesi ve sektörde insan kaynakları yönetiminin bilgi-tecrübe odaklı kurulmamasıdır. sigortacılık gerçekten özel bir meslektir ve herkes bu işi yapamaz. öncelikle tecrübe esaslarına dayanır. mesela x grubu şirketi olarak bir sigorta şirketi kurdunuz. otomatikman üst düzey yöneticileri kendi bünyenizden çıkartacaksınız. biiip işte en büyük hata. sektörü ve işin tekniğini hiç bilmeyen yöneticiler sebebiyle sektör bu hale geldi zaten. "balık baştan kokar" atasözünü unutmayalım. eğer bir yerde işler ters gidiyorsa bunun en büyük sorumlusu yöneticilerdir. sektör şimdiye kadar hep yan şirketlerden oluştuğu için yöneticiler de hep alakasız iş tecrübeleri olan ana şirketlerden geldi. sigortacıların dillerine plesenk olmuş bir söz vardır: "avrupa'da sigorta şirketlerinin bankaları varken türkiye'de bankaların sigorta şirketleri var" diye.
sigorta sektörü bu şekilde bağımsız olmadığı ve tek amacı "sigortacılık hizmeti" olmadığı sürece sonucu zarardan öteye gitmeyen fasit daireden kurtulması imkansızdır. mesela sahibiniz tekstil alanında bir devdir. size gelen genel müdür de firme bünyesinden gelir. adam çok iyi bir iplikçidir ama sigorta ile ilgili teknik bir hususta karar vermesi gerektiğinde apışıp kalır. başka bir örnek verirsek mesela grup gübre işindedir. grup içinden bir genel müdür atanır. adam çok iyi gübre pazarlar ama iş sigortaya gelince işler değişir. mesela sigortacılıkta temel ölçülerden biri hasar/primdir. toplam hasarı toplam prime bölersiniz. şimdi fiyatları % 20 düşürürsünüz oooo cillop. işler neredeyse iki katına çıkar. çünkü hasar/prim denkleminde prim kısmı arttığı için oran mesela 80/100=%80 den 80/160=%50 ye düşer. bir bakarsınız bir sene boyunca süpersiniz. etrafa hava atarsınız. bak ben ciromu % 60 artırdım. hasar/prim oranını da % 80'den % 50 ye düşürdüm diye. sonra ne olur biliyor musunuz? kaçınılmaz olarak ortalama 8 ay sonra % 20 düşük primlerle tanzim ettiğiniz poliçelerin hasarları yağmaya başlar. ve oran -tecrübelerimle- 200/160=%125 olur. sonra sizi görevden alırlar yerinize o gruptan başka bir yönetici atanır. o da içine eder bırakır. şimdi bu entryde geçen kişi ya da kurumlar tamamen hayal ürünüdür, biri hariç.

sigortacılıkta maliyet hesabı bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlık gerektiren çok önemli bir iştir. eğer maliyetinizi doğru hesaplayamıyorsanız zarar etmeniz kaçınılmazdır. eğer fiyat belirlenmesi işleminde pazarlamacılarınız aktif rol oynuyorsa zarar edersiniz.
sadece sigorta sektörü ile ilgili olmayan altın kural: "eğer pazarlamacılar sattıkları malın maliyetini bilirlerse iflas edersiniz."
sigorta sektörü gibi maliyetin ortalama 5 yılda belirlendiği ve istatistiki ana kütlenin hacminin yeterince büyük olması gereken bir işte işten anlamayan yöneticiler ve pazarlamacılar zararın ana sorumlulularıdır. örnek olarak 2005 yılında sektörde yaşanan yıkıcı fiyat rekabetini gösterebilirim. Kısaca değinmek gerekirse rekabet yüzünden 1000 lira maliyetli ve kar payı ile 1.100 liraya satılamsı gereken ürünler 600-700 ytl'ye satıldı. 2005 yılı ortalarında işi bilmeyen bazı yöneticiler "ciroyu % 50 artırdık, h/p düştü" diye böbürlenmeye başladılar. sonra acı gerçekler ortaya çıktı 2006-2007 zararla kapatıldı. (en kötü zarar şirket başına 8 trilyon civarında)
ve yöneticiler değiştirildi... ve sigorta şirketleri birer birer yabancı firmalara satıldı... neyse ben lafı uzatmadan sözü noyan doğan'a bırakıyorum. bir sonraki entry'de şirketlerin 2005 ve 2006 yılı kasko zararlarını görüşmek üzere hoşça kalın, esen kalın. `:haber spikeri gibi konusmak`

Kaynak için tıklayın

Tariş'in Uzmanlığı Sigortacılık mı ki, Şirket Kurmaya Kalkıyor

öyle ilginç bir toplumuz ki, geçmişten ders çıkarmama konusunda ısrarcıyız. hem de öyle uzak geçmiş de değil, yakın tarihte yaşananları bile hemencecik unutuveriyoruz israrcı olduğumuz bir konu daha var. o da, ana faaliyet alanımız dışında, uzmanı olmadığımız işlere soyunmak. nitekim, ülkenin geçmişi, bunun kötü örnekleri ile dolu.
mesela sigorta sektörünü ele alalım... sigortacılığın ‘s' sinden bile anlamayan, uzmanlık alanı katiyen sigortacılık olmayan ama, ‘onun var benim niye yok' deyip, heves edilerek kurulan sigorta şirketleri; daha altı-yedi yıl öncesine kadar birer birer kapısına kilit vurup, pazardan çekilmek zorunda kaldı. kilit vurmak istemeyenlere de hazine el koydu.
bu satırları okuyunca diyeceksiniz ki, ‘bunları niye anlatıyorsun, zaten biliyoruz'. maalesef birileri bilmiyor ve bilmedikleri için de geçmişten ders çıkartamıyor.

birlik üyelerinin sigorta ihtiyacı varmış
hafta başında gazetelere de yansıdı... tariş'in sigorta şirketi kurmak istemesi. tariş incir ve pamuk birlikleri genel müdürü hüseyin velioğlu, açıklama yaparak, sigorta sektörünün hızla geliştiğini, tariş'in de bu konuda geçmişten gelen bir birikimi ve ortaklarının getirdiği potansiyelinin bulunduğunu belirtti. tariş genel müdürü, halen başak groupama'nın acenteliğini yürüttüklerinin de altını çizerek, şunları söyledi: "sigorta şirketimiz başka hiçbir şirketin sahip olmadığı bazı özelliklere sahip. örneğin, poliçe ödemelerini parayla değil ürünle tahsil edebiliyor. 4 birliği göz önüne aldığınızda 150 bin ortaktan bahsediyoruz. şu anda yaklaşık 3 bin olan poliçe sayısını kısa zamanda 40-50 binlere çıkarma hedefi koyduk. ortakları aileleriyle birlikte değerlendirdiğinizde sağlık, hayat, kasko sigortası gibi ihtiyaçları dikkate alınırsa ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğumuz görülür."
hüseyin velioğlu, 3-5 yıllık vadede kurmayı planladıkları ulusal sigorta şirketi için yerli veya yabancı bir grupla ortaklık yapabileceklerini, halen acenteliklerini yürüttükleri firma da dahil tüm gruplarla görüşeceklerini de açıkladı.

tarım kredi kooperatifleri güven sigorta'yı satıyor
şimdi sorarım size, tariş'in uzmanlık alanı sigortacılık mı, asli işi de sigortacılık yapmak mı? tarım sigortalarında uzman olan bir şirketin, yani başak groupama'nın, acenteliğini zaten yürütüyor. kaldı ki, başak sigorta iki sene öncesine kadar ziraat bankası'nın bir iştirakiydi ve hemen hemen tüm birliklerin de şirkette hissesi vardı. iki sene önce özelleştirilerek, groupama'ya satıldı. hafızam beni yanıltmıyorsa tariş'in de, başak sigorta'da yüzde 16'ya yakın hissesi bulunuyordu ve bu hissesini de iyi bir fiyattan groupama'ya satmıştı.
bugüne bakıyoruz, ha keza tarım kredi kooperatifleri birliği, sahibi olduğu güven sigorta'yı satma kararı aldı. eli kulağında bugün, yarın satılacak.
şimdi de tariş genel müdürüne soruyorum: tariş'in bilmem ne kadar ortağı, üyesi var da, tarım kredi kooperatifleri birliği'nin yok mu? tariş'in üyelerinin sağlık, hayat, kasko ihtiyaçları var da, tarım kredi kooperatifleri birliği'nin yok mu? o zaman niye satıyor adamlar, güven sigorta'yı?

şirket kurmak için bu ısrar niye
bir taraftan şirketler özelleştirilir, satılırken; uzmanlık alanı sigortacılık olmayanlar, işi uzmanlarına bırakırken, tariş'in sigorta şirketi kurmaya kalkmasının akıl, mantık alacak hiçbir tarafı yoktur. ayrıca bu iş; tariş incir ve pamuk birlikleri genel müdürü hüseyin velioğlu'nun, ‘ortaklar var, ortakların ve ailelerinin sigortaya ihtiyacı var' diyecek kadar da basit değildir. basit olmadığını da yakın geçmişte görülmüştür. halen de görülmektedir.
sözün özü, tariş illa da sigorta şirketi kurmak için ısrarcıysa, hazır güven sigorta satılıyor, onu alsın. ama benim asıl tavsiyem, hiç bu işe bulaşmasın. asli işi neyse onu yapsın, işin sigorta tarafını da mevcut haliyle sürdürsün. doğru olan da bu.
çünkü bu ülkeni, bu saatten sonra artık, hazine'nin el koyacağı sigorta şirketi veya şirketlerine hiç mi hiç ihtiyacı yok.

öyle ilginç bir toplumuz ki, geçmişten ders çıkarmama konusunda ısrarcıyız. hem de öyle uzak geçmiş de değil, yakın tarihte yaşananları bile hemenceci...

Acente

sigorta acentesi olup şirkete haber vermeden bomba imha ekibine ferdi kaza sigortası yapabilen sopalık örnekleri de mevcut kişi ya da kurumlardır.

`türk sigorta sektörü`nün en büyük sorunlarından biri acentelerin yeterli eğitime sahip olmaması, yeterli eğitime sahip olanların da bu eğitimlerini kullanabilecekleri bir ortamın olmamasıdır. şöyle ki; sektörde fiyat, talebi % 90 oranında belirlediği için acentenin ehil olup olmamasının pek bir önemi kalmıyor. bir şirket 1.000 lira diğer şirket 900 lira ise genelde acentenin ağzından bal da damlasa, sigortalıyı tüm risklere ve teminatların detaylarına kadar bilgi sahibi yapsa bile sigortalı 900 lira veren şirketin acentesini tercih ediyor.

'kazanabilen' bir acente olabilmek için siyasi gruplardan birisine ya da bir cemaate yakın olmanız gerekiyor. ayrıca polis, eksper, tamirci gibi sigorta ile ilgili aktörleri de (bu artislikleri için en uygun kelime aktör sanırım) ve saireyi de 'yakından' tanımanız gerekiyor. doğru yoldan gidersen çok zor. maalesef ki bunlar gerçekler. bir de şu var. türkiye de bir mercedes araba alabilecek herkes kendini bir bok zannettiği için (sözüm meclisten dışarı, biliyorum ben aslında hepiniz meleksiniz) iş sahibi olan, biraz parası olan herkes zor duruma düştüğünde kanunları hiçe sayabiliyor. adam alkollü kaza yapmıştır acenteye baskı yapar "bana polis ayarla, eksperi ayarlayacaksın" diye. sorun bu kanunsuzluğu talep edende, talebi kabul edende ve uygulamayı yapanda fakat bir gerçek var ki; maalesef cebi üç-beş para gören adam kanunsuzluğu çok kolay kabul edebiliyor. hatta kanunsuzluğu hakkı gibi inatla savunabiliyor.

mesela kamu kurum ve kuruluşlarının sigorta ihalelerini alacaksın. içeriyi iyi bilmen gerekiyor. içeri de senin kartvizitini okuyabilecek kadar hipermetrop olmaması gerekiyor. sektörde o kadar çok 'sadece bir kurumun sigorta işlerini yapmak için' kurulmuş, başka kimsenin sigorta işini yapamayan, 'kurum kenesi' diye niteleyebileceğim acente var ki, tahmin bile edemezsiniz. hatta biraz abartı olacak ama "şurası mı? ha oranın acentesi x bey, her sene o acente kazanıyor" diyebiliriz. bu x beyde öyle bir keramet vardır ki her sene şirket değiştirir ama hep işi o alır. (şirket değiştirme sebebini söyleyeyim genelde kamu kurumları sigortalarında şirketler çok ucuz fiyat verdikleri için genelde zarar ederler. mesela 100 lira alır 150 lira öder. bir sonraki sene o işe girmez. diyeceksin ki "neden?" diyeceğim ki "tecrübesiz yöneticiler") ha buraya kadar çok genelleme yaptık. tamam hepsi bu şekilde değil fakat ben genellemenin dayanılmaz hafifliğine dayanarak konuşuyorum.

iş dünyasında iş yapabilmek için cemaatler, büyük spor klüpleri ya da dini ya da yerel gruplara yakın olmak gerekiyor. cemaat yakınlığı neredeyse % 100 sonuç veriyor. diğer yakınlıklar şansınızı artırıyor. mesela dönemine göre, iktidardaki siyasi partiye yakın cemaatler çok iş yapar.

daha yazsak sabaha kadar gider ama acente olmak gerçekten ama gerçekten zor iş.
insan bazen "herşeyi bıraksınlar gidip simit satsınlar" diyor.
der demez de şu anekdot aklına geliyor: "bir acente yakınım iş yapamamaktan bunalıp 'ekmeğimi taştan çıkartırım, simit satacağım' nidaları ile işi bıraktı. eline simit tenekesini alıp şehrin işlek bir yerine gitti. o gün simitçi mafyasından dayak yedi. bir kaç ay boyunca herhangi bir yerde tutunamadı. ve mutlu son: uzun bir aradan sonra başka bir acentenin yanında işe girdi."