Türkiye'nin her yerinde, her sigorta şirketinde, aynı şartlarla ve uzmanlık dallarına göre aşağıdaki primlerle satılan sigorta ürünüdür.
İki şirket farklı fiyat veriyorsa
a) Şirketler uzmanlık alanını yanlış alıyor olabilir
b) Şirketin bilgisayar sistemlerine yanlış tanımlama yapılmış olabilir, söyleyin düzeltsinler
c) Poliçeyi kesen acentedir. Size gene aşağıdaki yazılı primle poliçe keser, sizden alırken 20-30 lira eksik alır (komisyonundan düşer, ki bu yanlıştır)
Uzmanlık Dalları - Brüt Prim
acil tıp (ilk ve acil yardım) 787,50
adli tıp 157,50
ağız, diş ve çene cerrahisi 525,00
ağız, yüz ve çene cerrahisi 787,50
aile hekimliği 315,00
algoloji 525,00
anatomi 157,50
anesteziyoloji ve reanimasyon 787,50
askeri psikiyatri 315,00
askeri sağlık hizmetleri (askeri sahra hekimliği) 157,50
beyin ve sinir cerrahisi (nöroşirurji) 787,50
cerrahi onkoloji (onkolojik cerrahi) 787,50
çevre sağlığı 157,50
çocuk acil 787,50
çocuk cerrahisi 525,00
çocuk endokrinolojisi
(çocuk endokrinolojisi ve metabolizma hastalıkları) 315,00
çocuk enfeksiyon hastalıkları 525,00
çocuk gastroenterolojisi
(çocuk gastro. hepatoloji ve beslenme) 525,00
çocuk genetik hastalıkları 315,00
çocuk göğüs hastalıkları 525,00
çocuk hematolojisi ve onkolojisi 525,00
çocuk immünolojisi ve alerji hastalıkları 315,00
çocuk kalp ve damar cerrahisi 787,50
çocuk kardiyolojisi 525,00
çocuk metabolizma hastalıkları 315,00
çocuk nefrolojisi 525,00
çocuk nörolojisi 525,00
çocuk radyolojisi 315,00
çocuk romatolojisi 315,00
çocuk sağlığı ve hastalıkları 525,00
çocuk ürolojisi 525,00
çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları 525,00
çocuk yoğun bakımı 787,50
deri ve zührevi hastalıkları (dermatoloji) 315,00
diş tabibi 315,00
el cerrahisi 787,50
endodonti 525,00
endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları 315,00
enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji 525,00
epidemiyoloji 157,50
fiziksel tıp ve rehabilitasyon 315,00
fizyoloji 157,50
gastroenteroloji 525,00
gastroenteroloji cerrahisi 787,50
genel cerrahi (genel şirürji) 787,50
geriatri (geriyatri) 315,00
göğüs cerrahisi (göğüs kalp ve damar şirürjisi) 787,50
göğüs hastalıkları (göğüs hastalıkları ve tüberküloz) 525,00
göz hastalıkları 525,00
halk sağlığı 157,50
harp cerrahisi 525,00
hava ve uzay hekimliği (hava hekimliği) 315,00
hematoloji 525,00
histoloji ve embriyoloji 157,50
iç hastalıkları 525,00
immünoloji ve alerji hastalıkları 315,00
iş ve meslek hastalıkları
(işçi sağlığı ve iş güvenliği) 315,00
jinekolojik onkoloji cerrahisi 787,50
kadın hastalıkları ve doğum 787,50
kalp ve damar cerrahisi
(göğüs kalp ve damar şirürjisi) 787,50
kardiyoloji 525,00
klinik nörofizyoloji 315,00
kulak burun boğaz hastalıkları 525,00
nefroloji 525,00
neonatoloji 787,50
nöroloji 525,00
nükleer tıp 315,00
ortodonti 525,00
ortopedi ve travmatoloji 787,50
pedodonti 315,00
periferik damar cerrahisi 787,50
perinatoloji 787,50
periodontoloji 315,00
plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi 787,50
pratisyen tabip 315,00
protetik diş tedavisi 525,00
radyasyon onkolojisi 315,00
radyoloji (radyodiyagnostik) 525,00
romatoloji (rumatoloji) 315,00
ruh sağlığı ve hastalıkları (psikiyatri) 525,00
sitopatoloji (sitoloji) 315,00
spor hekimliği 315,00
sualtı hekimliği ve hiperbarik tıp 315,00
temel immünoloji 157,50
tıbbi biyokimya
(biyokimya ve klinik biyokimya) 157,50
tıbbi ekoloji ve hidroklimatoloji 157,50
tıbbi farmakoloji 157,50
tıbbi genetik 315,00
tıbbi mikoloji (mikoloji) 157,50
tıbbi mikrobiyoloji 157,50
tıbbi onkoloji 525,00
tıbbi parazitoloji 315,00
tıbbi patoloji 157,50
tıbbi viroloji 157,50
üroloji 525,00
yoğun bakım 787,50
Türk Sigorta Sektörü
Konuyu Bilmiyorsunuz Bazı Ortamı Germeyin
Türk Tabipleri Birliği'nin panik yarattığı sigorta.
Lan olm bugün birçok şirket çatır çatır poliçe kesiyordu.
Durduk yere. "durun", "akşamı bekleyin", "sigorta şirketleri ile görüşüyoruz" falan n'oluyor ki???
Poliçenizde şu şu yazmasına dikkat edin falan :)
Sigortacılarla görüşseydiniz size şunu derdi:
"hazine müsteşarlığı bir yazı yazdı. Genel Şartlar'da yazıldığı gibi teminat verilecektir, teminat kısaltarak, çıkartarak, daraltarak teminat vermezsiniz" diye. Bu yazının üstüne hiç bir sigorta şirketi mevzuatla düzenlenen bir zorunlu sigortanın genel şartları aleyhine hüküm koyamaz ki :) yani ruhsatımız iptal edilir göt korkusuna biz böyle bir riski göze alamıyoruz. Boru değil. Sigorta işi ciddi bir iş. Özellikle "zorunlu" sigortalara sigorta şirketleri çok dikkat eder ve harfi harfine şartlara riayet ederler. Böyle bir "sigortacıya güvensizlik havası vermek?", "amanın size bi şey imzalatırlar falan???" ne geriyorsunuz hekimleri ki?
Son tarih muhabbetini de anlamış değilim. Onu da şurada açıklamıştım:
N'oluyor be? Ne Geriyorsunuz Ortamı
Bu yazı Türk Tabipleri Birliği'nin açıklamasındaki şu ifade üzerine yazılmıştır.
Bu tutum adeta sigorta şirketlerine. alıcılarının söz hakkı ve pazarlık şansı olmadığı bir “pazarı”, hukuka aykırı olarak yaratma sonucunu doğurmaktadır. Kimi sigorta şirketleri, Türk Tabipleri Birliği ve hekimlere yansıyan tutumlarından anlaşılmaktadır ki; hukuka aykırı olarak yaratılan bu “pazarda”, hekimlere iyileştirilmiş koşulları değil asgari koşulları içeren poliçeyi dayatmaktadırlar.
Gelelim konu hakkındaki görüşlerimize:
Sigorta şirketlerine, primlerine ve şartlarına karışamadıkları, bir yıl öncesinden başlayıp iki yıl sonrasına kadar devam eden "pazarı" dayatan sigortadır.
Sigortacılar da pek istekli değiller açıkçası.
300.000 TL ye kadar ve yıl içinde ödeme adet sınırı olmayan, hekimlerin tabiri ile "asgari" şartları içeren bir sigorta.
Üşenip de sigorta genel şartları incelenirse, alkollü, etik dışı, kasıtlı ve adli para cezaları gibi "asgari" istisnalar koymuş, gerisini "sigortadan önce yapılmış olsa bile" ödeyin diyor. Teminatların neresi "asgari" anlamadım.
Türk Tabipleri Birliği’nin şirketlere yazdığı yazıyı ben de okudum. En önemlisi "adli para cezaları hariç bırakılmış, onu da dâhil ettirin" diyordu. Diğer şartlara pek bir itiraz yoktu.
Onun için, bir sigorta şirketini ikna edebilirseniz sadece adli para cezaları için bir sigorta satın alabilirsiniz.
Sigortacıların "pek içine sinmemesine rağmen" devlet zorunlu hale getirdiği için, bu şartlarla tanzim etmek zorundalar. Primleri de devlet belirledi.
(şimdi 300.000 TL teminat, 300-400 TL alınıyor. Eskiden 100.000-150.000 TL için aynı para isteğe bağlı yaptıranlardan alınıyordu. Ve buna rağmen zarar ediliyordu. -ki sigortacıların önümüzdeki dönemde de zarar edeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Yani bu primlerle olmaz. "almadan vermek Allah’a mahsustur."
Bu teminatlar bu primlerle olmaz.
Ola ki kapsamını genişletmek istiyorsanız da sigorta şirketlerine başvurup aşağıda hariç bırakılan haller için de sigorta talep ediniz. (muhtemelen vermeyeceklerdir.)
Aşağıdaki hâller teminat kapsamı dışındadır:
a) sigortalının, poliçede belirlenmiş ve sınırları hukuk kuralları veya etik kurallar ile tespit edilen mesleki faaliyeti dışındaki faaliyetlerinden kaynaklanan tazminat talepleri,
b) mesleki faaliyetin ifası sırasında sigortalı tarafından kasten sebep olunan her tür olay ile davranışları,
c) sigortalı veya çalıştırdığı kişilerin, poliçede belirtilen mesleki faaliyeti ifa ederken alkol, uyuşturucu ya da narkotik maddelerin tesiri altında bulunması sonucunda meydana gelen olaylar,
ç) idarî ve adlî para cezaları dâhil her tür ceza ve cezai şartlar;
Poliçeler Yapılmaya Başlandı
Ben bugün Axa Sigorta, Anadolu Sigorta ve Ziraat Sigorta'nın poliçesini gördüm.
Konuştuğum bir çok şirket de poliçe tanzim etmeye başladı.
Ha sigorta şirketleri, zaman açısından en zorda kalan kesim idi ama gece gündüz çalışıp tamamlamışlar ürünlerini. tamam Türk Tabipler Birliği "bunlar yetişemeyecek" diyor ama sigortacılar da özel sektör. Tamamlamış çocuklar, gidip yaptırın bugün. Gördüğüm poliçelerden biri Van Erciş bilmem ne sağlık ocağından bir doktora ait idi.
Zorunlu Hekim Sorumluluk - Oohh Yandan, 60 - 70 - 80 - 90 - 100
Hazine’nin son yazısı ile geçmiş gelecek tüm zararlara teminat veren manyak sigorta :)
Şimdi geçmişte malpraktis (tıbbi kötü uygulama) (hatalı mesleki uygulaması) olan bir doktor varsayalım. Eğer bu konu ile ilgili kendisine dava açılmış ise mahkeme sonucu çıkacak tazminatı ödeyecek. Şimdi yaptıracağı sigorta'nın sorumluluğu yok. Ama ola ki, mesela 6 ay önce yaptığı ameliyat sonucu kötü bir şey oldu. Adamlar da "seni mahkemeye veririz" dediler. Doktor da bu olaydan haberi yokmuş gibi 'salağa yatarak' geldi bu sigortadan yaptırdı. Poliçe başladıktan iki gün sonra da adamlar doktoru mahkemeye verdi ve kazandı. hoop giren çıkan sigorta şirketine. Doktor’a bir şey yok.
Hazine'nin ilginç bir uygulaması.
"a) sözleşme süresi içinde meydana gelen olay sonucu doğan ve sorumluluk hükümleri uyarınca tazmini sözleşme süresi içinde ya da sonrasında talep edilen zararlara,"
Yani diyor ki poliçe vadesinde kötü bir şey yaparsan hem poliçe süresince, hem de poliçe bittikten sonra sana dava açarlarsa sigortacı ödeyecek (tabi 'sonrası' için yıl sınırı 2 yıl)
"b) sözleşme yapılmadan önce veya sözleşme yürürlükteyken meydana gelen bir olay nedeniyle, sadece sözleşme süresi içinde sigortalıya karşı doğabilecek taleplere"
Yani diyor ki poliçe vadesinden önceki dönemde (sınır önceki 1 yıl içinde) ve poliçe süresince kötü bir şey yaparsan ve sana dava açarlarsa sigortacı ödeyecek.
c) maddesinde de yargılama giderleri de dâhil diyor.
Özetle, hatalı uygulama yaptığın dönem poliçe vadesinden 1 yıl öncesinden başlayıp poliçe bitene kadar.
Sana açılan davanın da poliçe başladığı tarihten başlayıp poliçe bitene kadar ve ek olarak sonrasındaki iki sene
:)
(sigortacılara sağlam soktu da o yüzden :)
Primler mi? risk sınıfına göre
150-250-350 ve en son 750 TL
Ödeyeceğin de en fazla 300.000 TL'cik ve yıl içinde 100 tane ayrı olay olsa 100 tane*300.000 lira hasar ödeyebilirsin.
Mesela silikon takan bir hekim, son bir yıl boyunca hatalı uygulamalarda bulundu.
Memelilerin hışmına uğradı. Dava üstüne dava. Doktor da sigorta yaptırdı. Artık memelere para sıkıştırmaya başlarız.
oohh yandan, 60 - 70 - 80 - 90 - 100
Not: zorunlu sigorta olduğu için bitene kadar poliçeyi iptal edemezsin.
not2: gel bu durumu reasürörlere (sigortacının sigortacısı anlat)
Beni Türk Sigortacılarına Emanet Ediniz!
Türk Sigorta Sektörü, 'Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu MS Sigortası', yani 'Zorunlu Hekim Sorumluluk Sigortası' ürünlerini hekimlere sunarken 'geciktirilen' sektördür.
Mevzuat düzenlemesinin çok çok geç çıkması, ardından TRAMER'in daha da geç 'alt yapı' ile ilgili bilgileri göndermesi, Hazine'nin son dakikada mevzuatta açıkta kalan hususları açıklaması ile Sigorta Şirketleri'nin 'geciktirildiği' sektördür.
Bu arada hekimlerimize duyuru. Tam Gün Yasası ismi verilen Kanun diyor ki:
"Bu sigortayı yaptırmamanın cezası 5.000 TL'dır."
Sigorta ile ilgili düzenleme (Tebliğ) diyor ki:
"Bu sigorta şu şu şu teminatları şu şu şu şartlarla verir. Bu tebliğ 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe girer"
Yani ola ki bir sigorta acentesi size gelip "30 Temmuz son gün, yaptırdın yaptırdın, yaptıramadın 5.000 TL ceza ödeyeceksin" derse, "siktir git, Ekşi'de Uçan Adam diye bir yazar var. Senin gibi ibnelerin gelebileceğini söylemişti." diyin.
İmkanınız varsa 30 temmuz'a kadar yaptırın tabi ki, ama ola ki gecikirse falan o kadar da kafanıza takmayın, olur bir kaç hafta içinde. Sen sektörü o kadar geciktirip son anda bir çok şeyi değiştiriyorsun, ondan sonra 1 gün içinde 100.000 doktorun bu sigortayı yaptırmasını bekliyorsun. Git allaaasen! Şöyle ki, tamam bu sigorta 30 temmuz 2010 da başlıyor ve bu sigorta başladıktan sonra da yaptırmak zorundasın, ama 1 ağustos günü mülki idare amiri (kanunda böyle diyor) yani il sağlık müdürlüğü gelip "vayt sigortası yok beşşşbinnnn sökülll" falan demeyecek, muhtemelen gelmeyecek, anca sen işin düşüp o gün bir şey tescil ettirirsen "hanimiş benim doktorumun sikortasııı" diyebilir ya da "doktor bey hemen sikortanızı gidip yaptırıp gelin" diyebilir. Onun dışında şu sektörün bu ürünle ilgili kaos ortamında insanlar anlayışlı olur. Ha tabi ki aman malpraktis yapmayın. Keserken iki kere düşünün, makas falan unutmayın. Bizi size emanet ettiler unutmayın :)
Yarın poliçe kesmeye başlayacağını öğrendiğim Şirketler: `Axa Sigorta`, `Anadolu Sigorta`, `Allianz Sigorta`, `Ziraat Sigorta` ... diğerleri de kesiyor olabilir. Kesin başladığını bildiklerim bunlar.
Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası
‘Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’ ile daha doğrusu bilinen adı ‘Hekim Sorumluluk Sigortası’ ile yeni bir açılım yapacak olan sektördür.
Artık sigortası olduğu için gazetelerde sıkça, hekimlerin yanlış uygulamaları sebebiyle kişilere ödeyecekleri tazminatlarla ilgili haberleri duyacağız.
Tabi bu tazminatları sigorta şirketleri ödeyecekler.
Bu sigorta, kamu açısından çok yararlıdır. Sigorta şirketleri açısından ise pek karlı bir iş değildir. (örn: Amerika sigorta piyasası, hekim sorumluluk)
Tazminat ödeyici, sigorta şirketi olduğu zaman mahkemeler her zaman üst sınırları kullanırlar.
Sigortacı olarak çok zarar edecek olsak da, 'insan' olarak artık devlet doktorlarına da tazminat davası açılabileceği için çok seviniyorum.
Daha doğrusu dava her zaman açılabiliyordu ama artık zarar gören insanlar tazminatı da çok rahat bir şekilde alabilecekler.
Üst sınırı 300.000 TL olan bir sigorta var ise, hâkim, karar alırken, doktorun ödemesi ile sigorta şirketinin ödemesi arasında fark gözetecektir.
Doktor için 150.000 TL tazminat belirleyebilirken artık üst sınır olan 300.000 TL belirlenebilecektir. Daha doğrusu şöyle diyelim, artık mahkemeler elini korkak alıştırmayacaktır. Biz de paşa paşa ödeyeceğiz tabi.
Hekimler için de ciddi bir güvence oluşturacaktır.
Umarım, sigortacılar zarar etmeyecekleri primleri kazanabilirler, hekimler kendilerini daha güvende hissederler ve halkımız da zarar gördüğünde, tazminatını rahatlıkla alabilir.
Vatana millete hayırlı olsun.
Ceyhan Hancıoğlu
Türk Sigorta Sektörü'nün duayenlerindendir. Geçmişte çalıştığımız dönemde, telefon rehberi kullanmaz (ezbere bilir) üç haneli iki rakamın çarpımını kafadan hesaplardı.
Aşağıdaki biyografide eksiklikler var. Sanırım 15.şirketinde şu an:
Ceyhan Hancıoğlu, 1967 yılında İstanbul’da doğdu. 1984 yılında Saint Michel Fransız Lisesi’nden, 1988 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu.
Sigortacılık yaşamına 1990 yılında AGF Garanti Sigorta’da başlayan Hancıoğlu, 1995 yılında, AGF Sigorta’daki Teknik Grup Müdürlüğü görevinden ayrılarak 1995 – 1997
yılları arasında Commercial Union Sigorta’da İstanbul Bölge Müdürü olarak görevini sürdürdü.
1997 yılından itibaren sırasıyla Emek Sigorta, Kapital Sigorta, Axa Oyak Sigorta, Şeker Sigorta ve Güven Sigorta’da Teknik Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı.
2007 yılında Finans Sigorta’da Teknik ve Kurumsal Satış Genel Müdür Yardımcılığı’na getirilen Ceyhan Hancıoğlu, 2008 yılında Ergoisviçre Sigorta Emeklilik ve Hayat Satış ve Pazarlama Genel Müdür Yardımcılığı’nı üstlendi. 2009 yılından itibaren ise HDI Sigorta Teknik Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babası, Fransızca ve İngilizce biliyor.
Not: Bu yazı yazılırken başka bir şirkete transfer olmuş olabilir.
adam kaçırma fidye ve şantaj sigortası
`chartis sigorta` tarafından lansmanı yapılan sigorta ürünü. yurtdışındaki ana şirketin uyguladığı ürünü türkiye'ye de getirmişler.
== teminatlar ==
adam kaçırma, fidye ve şantaj, hatalı gözaltı-tutuklama-alıkoyma, araç kaçırma, fidye paraları, nakliye, masraflar, danışmanlık masrafları, savunma giderleri, ölüm ve sürekli sakatlık
türkiye'de `tecavüz`'ü de ekleseydiniz tam olacaktı aslında...
Yönetici
Bir çok yönetici, şirketteki tüm beyinleri yok sayarak, şirketi tek bir beyin ile yönetmeye çalışır.
"İnsanlara nereye gideceklerini söyleyip oraya nasıl gideceklerine kendilerinin karar vermelerini sağlarsanız, alınacak sonuçlara hayran kalırsınız." George Patton (2.Dünya Savaşı'nın Ünlü Generali)
Ailem Ziraat Güvencesinde - AZG
`ziraat sigorta` tarafından çıkartılan çıkartılmış bir ferdi kaza ürünü.
ziraat bankasından kredi alırken soruyorlar.
bu vesile ile tanıştık. sigortacı olduğumuz için de iyice şartlarını araştırdık.
yıllık 99 lira gibi bir para alıyorlar. bir yıl içinde kaza sonucu ölürsen, ailene 10 yıl boyunca 1.000 tl artı enflasyon) veriyor. bir de okuyan çocuğun varsa her eğitim dönemi başında 1.000 tl veriyor.
neyse reklam yapıyormuş gibi oldu. (meslek olunca daha iştahlı yazıyor insan) arkadaşlardan biraz araştırdım, ziraat bankası kamu bankası olduğu için bu ürünü çok sevmiş, çünkü anadoluda 1.000 tl büyük para, müşterilerinin çoğu da tarımsal kredi müşterisi olduğu için anadoluda iyi satış rakamlarına ulaşmışlar.
gelelim bana. ürünü görünce hemen şartlarını inceledim, gayet de mantıklı gözüktü.
eşime de bu sigortadan yaptırmaya bankadaki çalışanın anlattığı bir anekdot sonrasında karar verdim. bir tarımsal kredi müşterisi gelmiş, ürünü anlatmışlar, yapalım demişler. adam da "la ben öldükten sonra elin herifine ne para yediricem, yap karının üstüne sigortayı" demiş.
benim eşim (bayan) öğretmen. masraflarını düştükten sonra ayda 1.000 tl temiz para bırakıyor.
bir sigorta da ona yaptırdım. geçen (söylemesi ayıp) uludağ'da teleferiğe binmek istedi.
gönül rahatlığı içinde "olur canım, sen beni merak etme, ben burada bekliyorum" dedim.
Neden Sigorta?
sigorta ekonominin gelişmişlik göstergelerinden bir tanesidir.
henry ford:
"new york şehri, işadamları tarafından değil, sigortacılar tarafından yaratılmıştır. sigorta olmasaydı gökdelenler olmazdı, çünkü bir işçi ailesini sefalet içinde bırakabilecek bir kaza tehlikesiyle o yüksekliklerde çalışmayı kabul etmezdi. sigorta olmasaydı, hiçbir sermayedar basit bir izmaritin küle çevirebileceği gökdelenlerin inşası için milyonlar harcamazdı."
şimdi anlaşılacak şekilde devam edelim.:
hadi siktiret kazayı, babacım şimdi bak, ben gece rahat uyuyorum, niye? çünkü araba sokakta, birisi çalarsa da zararım olmayacak. arabayı eşim bolca kullanılıyor ve içim rahat.
tatile çıkıyorum, içim rahat, ev yangın ve hırsızlığa karşı sigortalı.
kulağımda kulaklık işe gidiyorum, içim rahat, çünkü bir sigorta şirketinden sigorta yaptırdım. kaza sonucu ölürsem, 10 yıl boyunca aileme ayda 1.000 tl verecekler.
bu saydığım 3 sigortanın araba-ev-kaza bana yıllık maliyeti 1.000 tl yani aylık 90 lira falan.
not: marlboro içiyorum, sigorta ücreti bana koymuyor.
Ayamama
türk sigorta sektöründeki şirketler, örneğin geçtiğimiz kış facia yaşanıp bir çok vatandaşımızın ölümüne yol açan sel faciasında taşan ayamama deresi'nin çevresinde yer alan fabrikalara, şirketlere teminat vermemeye çalışmaktadır.
türkiye'de ekonomik olarak kuvvetli bir sigortacılık sektörü olsa idi, ayamama deresi bunda çok uzun yıllar önce, sigortacıların baskısı ile ıslah edilir idi. çünkü, sigorta şirketi ekonomik olarak güçlü olur ise, özellikle yerel yönetimler üzerinde söz sahibi olur. bir fabrikayı inceleyen risk mühendisleri, bir yerde toprak kayması ya da sel olasılığı tespit ettiklerinde bunu çok kolay bir şekilde yerel yönetime baskı kurarak düzelttirebilirler. bizimkiler gidip rapor yazıp geliyorlar. raporlar da bizim dosyalarda kalıyor. ne belediye zikliyor sizi ne hökümet!
Al Birini Vur Ötekine
amerika'dan bir örnek: "sigorta şirketi seçim kampanyalarında yerel yönetimlerin en büyük destekçilerinden biridir. fakat bu desteğin bir şartı vardır. istediklerinin yerel yönetimlerce yapılması. mesela bir bulvara yangın muslukları yerleştirilmesini ve belli bir tazyikte su verilmesi için bastırırlar ya da belli bir sokaktaki binaların kamulaştırılarak yıkılması ve sokakların itfaiye araçları girecek kadar genişletilmesi için yerel yönetimleri zorlarlar. para musluğu sigorta şirketlerinde olduğu için de yerel yönetimler bu talepleri yerine getirmek zorunda kalırlar."
avrupa'dan bir örnek: "sigorta şirketleri, hatalı/kalitesiz üretim ya da sürekli kazaya yol açan ya da kolayca bozlulabilen/kırılabilen parçaları üreten araba firmalarını uyararak, firmenın üretim sürecine doğrudan etkide bulunabilirler. çünkü sigorta şirketlerinin belli bir markanın modelinde fiyat yükseltmesi otomatik olarak o aracın satışını düşüreceği için otomotiv firmaları bu riski göze alamazlar."
== türkiye gerçekleri ==
20'si aktif 30'a yakın sigorta şirketi bulunmaktadır. küçücük pastayı bölüşmek için birbirleri ile 'fiyat' rekabeti yapmaktadırlar.
fiyat rekabeti yapmalarının sebebi ise;
- asistans firmaları aynıdır. "bir iki tane büyük asistans firmasından yararlanırlar ve teminatları da aynıdır."
- mini onarım firmaları aynıdır. "iki tane büyük mini onarım firmasından yararlanırlar ve teminatları da aynıdır."
- aynı bağımsız eksperleri hasarlara atamaktadırlar."genelde aynı sürelerde hasarı sonuçlandırırlar"
- aynı acenteleri kullanmaktadırlar. "
- hasarı neredeyse aynı sürelerde ödemektedirler.
- teminatları neredeyse aynıdır. hatta teminatların şartları da aynıdır.
- pazarlama ekipleri aynı politika ile satış yaparlar: "diğer şirketlerden daha düşük fiyat verip işi alalım"
yukarıda sayılan maddelerin sonucu her sigorta şirketinin neredeyse "aynı" hizmeti verdiği anlamına geliyor. çok ufak farklar hariç hizmet kalitesinde emin olun hiç bir şirket arasında bir fark yok. bu sebeple rekabet edebildikleri tek konu "fiyat" olarak kalıyor.
fiyat rekabeti de kar marjlarının azalmasına, -hatta çoğu zaman zarara- yol açıyor. kar edip güçlü olamayan sektör, otomotiv firmalarının, sağlık kuruluşlarının elinde oyuncak alıp kalıyor. ne yerel yönetimlere, ne otomotiv sektörüne ne de sağlık sektörüne söz geçirebiliyor.
Güven Sigorta
Bir şirketi daha yabancılara kaptıran sektör.
Güven Sigorta
2000 yılında 10 milyon dolar'a Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından Hazine'den alınan (özelleştirilen) ve geçen hafta 350 trilyon ytl'ye Fransız Groupama'ya satıldığını öğrendiğimiz şirket. "vay anam vay serhat neler dönmüş ya"
Trafik Sigortalarında Serbest Tarife
01.07.2008 tarihinde trafik sigortalarında serbest tarifeye geçecek sektör. yani bu tarihe kadar sigorta şirketleri hazine müsteşarlığının hazırladığı sabit tarifeyi kullanıyordu fakat bu tarihten sonra kafalarına göre fiyat koyabilecekler. "ticaret" açısından muhteşem bir karar. çünkü şirketlerin maliyet yapılarına göre fiyatlarını serbestçe belirlemeleri her zaman daha doğrudur. şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim:
türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği verilerine göre sigorta şirketlerinin:
- 2006 yılı Trafik sigortası prim üretimi 1.359.644.758 teknik zararı 118.636.767 ytl dir.
- 2007 yılı Trafik sigortası prim üretimi 1.583.328.434 teknik zararı 244.646.329 ytl dir.
bu rakamlara bakıldığında sektörün 2 yıldır zarar ettiği görülmektedir. ticaretin asıl amacı kar etmektir. ticari işletmeler bunun üzerine kurulurlar. sadece bazı durumlarda stratejik kararlar alarak zarar etmeyi göze alabilirler. örneğin "trafikte zarar ediyoruz ama kasko'da kazanıyoruz" ya da "trafikte zarar ediyoruz ama genel anlamda kazanıyoruz" ifadelerini duyarsanız aşağıdaki verileri inceleyin.
- 2006 yılı `kasko` sigortası prim üretimi 2.664.713.655 teknik zararı 250.073.571 dir.
- 2007 yılı `kasko` sigortası prim üretimi 3.029.959.398 teknik karı 4.574.092 ytl dir.
görüldüğü üzere kasko'da 2006 yılı zararı 2007 yılında telafi edilememiş (-ki 2005 yılı da zarardır)
- 2006 yılı hayat sigortaları dışı toplam prim üretimi 8.281.739.454 teknik karı 20.162.464 dir.
- 2007 yılı hayat sigortaları dışı toplam prim üretimi 9.600.048.047 teknik karı 226.502.987 ytl dir.
genel anlamda ise, 10 milyar ytl hacmindeki bir sektörün, 2006 yılında 20 milyon ytl, 2007 yılında 226 milyon ytl olarak elde ettiği teknik kar rakamları ise ticari anlamda `komik` rakamlardır.
şimdi tekrar trafik sigortalarına dönelim. son 2 yılda zarar edildiği için, basiretli tüccar olan sigorta şirketlerinin, fiyatların serbest bırakılması ile birlikte fiyat artıracakları tahmin edilebilir. çünkü hem geçmiş dönem zararları telafi edilecek hem de kar elde edilecektir. fakat işin aslı böyle değildir. ortada saçmasapan bir mücadele bulunmaktadır. bu fiyat rekabeti 2005 yılında kasko sigortalarında yaşanmış ve bir çok sigorta şirketi yabancı ortaklara satılmıştır.
trafik sigortalarında da önümüzdeki dönemde yoğun bir rekabetin yaşanacağı öngörülmektedir. (aha buraya yazıyorum) sigorta şirketleri zaten zarar ederken daha da zarar edeceklerdir. çünkü fiyatlandırma yaparken önce işin maliyetini yarım yamalak hesaplıyorlar, sonra bu maliyet üzerinden indirim yapıyorlar. lan maliyet üzerinden indirim olur mu? kar mı bu? kardeşim dersin ki "benim bu işteki karım % 10, ben şu müşteriye % 5 kar ile satış yapacağım." ama böyle düşünce yerine genelde maliyet hesabı ile ulaşılan fiyat üzerinden indirim yapılmaktadır.
aslında 3-4 yıl önce gazetelerde dergilerde şöyle haberler geçiyordu. "avrupa birliğine girilmesi, rekabet gücü zayıf yerli şirketlerin pazardan çekilmesine yol açacaktır." bu haberler yayınlanırken sigorta şirketleri genel müdürleri ve sermayedarlarının ne ile meşgul oldukları bilinmemektedir. türk sigorta sektörü yabancılara tamamen satılmıştır artık.
sigortacılık, gelişmiş ülkelerde büyük kar marjları ile çalışan, ekonominin dinamosu olan sektörlerden biridir. bakmayın siz türkiye'de gelişmemiş olduğuna. amerika ve avrupa'da sigorta şirketleri belediyelerin işlerine karışır "şu yerdeki sokakları daha geniş yap ki itfaiye arabaları geçebilsin, şuraya yangın hortumları döşe" diye ya da mesela sigorta şirketleri otomobil firmalarına karışır "şu modelinizdeki hidrolik direksiyonları şununla değiştirin, araba sert bir çukura girince çok çabuk hasar oluyor" diye. sigortacılar fabrikalara da karışır. "şu tersanede şu güvenlik önlemlerini alın yoksa sizi sigortalamam" der. tabi işveren de eli mahkum kuku guardian denileni yapar çünkü ciddi sigorta şirketleri bir şirketin teminat vermediği işe teminat vermezler ve aynı kriterleri isterler. türkiye'de ise elli şirket aynı işi almak için yarışır. hatta sırf o işi yapmak için zararına satış yaparlar.
bu kadar önemli bir sektörün yabancı şirketlere kaptırılması türkiye ekonomisi açısından olumlu bir gelişme değildir fakat şu da bir gerçek ki bizim sermaye sahiplerimiz de bu işi becerememektedirler.
sonuçta geleceğe ilişkin tahminlerimiz, 2008 sonu ve 2009 hatta belki 2010 yıllarının çok sert bir fiyat indirim rekabeti ile geçeceği, 2011 yılından itibaren fiyatların şu andaki halinden kat be kat yükseleceği, kısacası türk sigortalılarının ebesinin örekesini göreceği aşikardır. hani şimdi siz, sigortacınız sizden 1.000 ytl kasko parası istediğinde itiraz ediyorsunuz ya, hani "ooo bissürü şirket var onlara yaptırırım" diye acentenizi sıkıştırıyorsunuz ya, hani 500 liralık hasarınızı kendiniz ödeseniz pazarlıkla 300 liraya yaptırabiliyorken sigortanız var diye tamirci 1000 ytl alıyor ya, hani küçücük çatlağı varken bir çekiçle patlatıp tüm camı değiştiriyoruz ya, sigortalı olarak en küçük tampon hasarında neredeyse verdiğimiz parayı geri alıyoruz ya.
= bu kötü mü? sigorta yaptıranlar için kötü değil. sigorta sektöründe çalışanlar düşünsün. =
işte bunların hepsi mazide kalacak. sigortacı sizden şu an ödediğinizin 5 katı para isteyecek, şu an aldığınız gibi "herşey full kasko abi"lerden yaptıramayacaksınız. hizmet kalitesi çok daha iyi olacak ama bol bol bol bol para ödeyeceksiniz.
= bu kötü mü? sigorta sektöründe çalışanlar için kötü değil. sigorta yaptıranlar düşünsün. =
uzun lafın kısası, önümüdeki iki yıl, fiyatlar çok ucuzlayacak, bu arada yeni satış ve birleşmeleri göreceğiz, daha sonrasında ise yüksek fiyatlı kar eden bir sektör haline gelecek ve şimdi adam yerine konmayan sigorta şirketleri böyle yarım kilo toshacklı bir şey oluverip çıkıverebileciyaak
Maddi Hasarlı Kaza Tespit Tutanağı
Türkiye için erken olmasına rağmen sigortacıların bile görüşleri alınmadan uygulamaya geçen 'Maddi Hasarlı Kaza Tespit Tutanağı' ile gene güven kaybı yaşayacak sektör. Bak buraya yazıyorum bak görürsün.
Maddi Hasarlı Kaza Tespit Tutanağı
Uygulamaya geçilmesi ile birlikte sigortacıların sürekli ifade ettiği sıkıntıların gerçekleştiği görülen tutanaktır.
Eğri oturup doğru konuşalım, bir kaza sonucu kaç tane sürücü "kusurlu sürücü" konusunda anlaşabilir?
"Türkiye için erken" denilirken "artık bir noktadan sonra bunlara geçmemiz lazım" deniliyor da sorun şu "hep en son yapacağımız şeyi ilk yapıyoruz". Hep altyapı hazırlamadan üstyapıya ilişkin düzenlemeleri yapıyoruz. Allah korusun da trafikte nasıl ehliyet aldığı belli olmayan, başka bir sürücüyle tartışınca adamın boğazını kesip Boğaz'a atan psikopatlardan biri ile kaza yapmayın.
"Bu uygulama için erken" dedik. Hakikaten erken. 'Kervan yolda düzülür' mantığıyla nereye kadar? Düzülen belli.
2008'de Yabancı Sermaye Girişi Devam Ediyor
Sigorta sektöründeki şirketlerin son bir kaç yılda yabancı sermaye'ye satışı ile ilgili bilgiler verilmişti. (ilgili yazıyı okumak için tıklayın) Bu şirketlere son olarak sektörde prim ikincisi olan Axa Oyak'da katıldı.
Kısa süre sonra sektörde prim üçüncüsü olan Koç Allianz'daki Koç hisseleri de Allianz'a satılacak. Ayrıca gelecek ay da Güven Sigorta'nın satış ihalesi var. Yani 2005 yılındaki zararla fitili ateşlenen sektördeki yabancı ortaklara satışların 2008 yılında da devam ettiğini görüyoruz.
Kısa süre sonra sektörde prim üçüncüsü olan Koç Allianz'daki Koç hisseleri de Allianz'a satılacak. Ayrıca gelecek ay da Güven Sigorta'nın satış ihalesi var. Yani 2005 yılındaki zararla fitili ateşlenen sektördeki yabancı ortaklara satışların 2008 yılında da devam ettiğini görüyoruz.
Sigortacıların İmajı
Türk Sigorta Sektörü, güven açısından en büyük darbeyi 90'lı yıllarda hayat sigortalarında yaşanan güvensizlik olayları ile yaşamıştır.
Şimdi basitçe bir hesaplama yapalım. Hiçbir etkeni katmadan aşırı derece basitleştiriyorum. Adama diyorsunuz ki "Her ay sen bana para ver. İleride ben sana ya toplu para veririm ya da emekli maaşı" işin ilginci adamdan her ay 100 ytl alıyorsunuz. Adam 10 yıl ödeme yapıyor. Şimdi 12 ay x 10 yıl = 120 ay yapar x 100 ytl = 12.000 YTL birikim demektir. Adam mesela 30 yaşında idi. Ödemeleri bittiğinde 40 yaşına geldi. Ortalama yaşam da 70 yıl ise en basitinden sigorta şirketinden 30 yıl maaş alacak demektir.
Hiç faiz olmasın (basitleştirmek için) adamın 12.000 ytl birikimini 30 yıl x 12 ay = 360 aya bölersek;
Adama aylık 33,33 ytl para öderiz anlamına gelir. Hadi faizlerle şunla bunla 50 ytl ödediğimizi varsayalım.
Şimdi insanlar şunu düşünüyor ben size 10 yıl para ödedim siz bana diyorsunuz ki sana ayda 50 lira emekli maaşı vereceğim bu dolandırıcılıktır. Bir açıdan doğru bir açıdan yanlış önerme.
Sigortacıların yanlışları bu geri ödemeyi "emekli maaşı" gibi anlatmaları. İşte sırf satış yapacağım diye bu politikanın güdülmesi sebebiyle kaybedilen güven duygusu ve kirlenen imaj hala sektörün yakasını bırakmıyor.
(Sigortalının hatası da her ay 100 lira ayırdığı ve 10 yıl biriktirdiği bir tasarruftan 500-600 ytl para beklemesidir.)
İşte bu sarsılan imaj (-ki sigortacılık güven ve imajdır) yüzünden sektör dolandırıcı, yalancı gibi görülüyor.
İki örnek vereyim. (bu entry çıkma sebebi)
Bir tanesi Avrupa Yakası dizisinde sevilen karakter Burhan'ı izleyen sigortacı tiplemesi. Seviyesiz, yılışık bir tip. İşte maalesef ki sigortacıları bu şekilde algılıyor halkımız. Bunun en büyük sorumluları da sigortacılar. (biz)
İkinci örnek ise ehliyet alırken standart ehliyet kitabında karşılaştığım sorular. Mesela hatırladığım kadarıyla şöyle bir soru vardı.
Aşağıdakilerden hangisi araçta olmadan trafiğe çıkılabilir?
a) bilmem ne belgesi
b) bilmem ne belgesi
c) kasko sigortası
d) bilmem ne belgesi
Bu insanın bilinçaltına öyle bir göndermedir ki "kasko sigortasının gereksiz olduğu" düşüncesini, beynin karar verirken kullandığı kaynak sularını besleyen kuyulara atar. (Betimleme yapan sigortacı modeli)
Ama unutulmaması gereken bir nokta var ki sigortacılar son yıllarda müşteri memnuniyeti için yapmadıklarını bırakmadılar. Güveni tekrar sağlayabilmek için tabiri caizse zararına çalışıyorlar.
2007 yılı 9 aylık üretime baktığınızda hayat dışı toplam 6.971.322.238 ytl hayat sigortaları 1.054.391.332 ytl ve genel toplam 8.025.713.570 ytl dir. Yani toplam üretimin % 86,86 oranındaki bir payı trafik, kasko, yangın, nakliyat gibi hayat dışı elementer branşlarda gerçekleşmektedir. Yani bu branşlar "kaza"ya karşı sigorta olup genelde bir yıllık yapılırlar ve bir kaza karşısında sigortalının malvarlığındaki eksilmeyi ya da sorumluluklarını üstlenirler. Toplum dengesinin korunması için olmazsa olmaz aktörlerden biridir.
(Soru şu: Kim bir gecede kül olacağını bildiği milyon dolarlık fabrikaları varken rahat uyuyabilir? Cevap: Sigortası varsa uyur)
Son olarak, sigortacılar kendilerini topluma yanlış tanıttılar, toplum da zaten sigorta kültürü gelişmediği için gördükleri karşısında güvensiz hale geldi fakat unutulmamalıdır ki modern toplumlarda toplumsal dayanışmanın en güzel örneği sigortadır. Doğru ve bilinçli sigorta kültürüne sahip toplumlarda sigorta, toplumun yaralarını sarar. Katastrofik hasarlarda belki insanlar devletten yardım umut etmeli ama diğer geri kalan her şey için sigortacıların yanında olması için gereken adımları atmalıdır. Bu da önce eviniz sonra da aracınız sonra tüm malvarlığınız için sigorta yaptırmanızdır. Dasın bildirim bitti. Dağılabilirsiniz.
Şimdi basitçe bir hesaplama yapalım. Hiçbir etkeni katmadan aşırı derece basitleştiriyorum. Adama diyorsunuz ki "Her ay sen bana para ver. İleride ben sana ya toplu para veririm ya da emekli maaşı" işin ilginci adamdan her ay 100 ytl alıyorsunuz. Adam 10 yıl ödeme yapıyor. Şimdi 12 ay x 10 yıl = 120 ay yapar x 100 ytl = 12.000 YTL birikim demektir. Adam mesela 30 yaşında idi. Ödemeleri bittiğinde 40 yaşına geldi. Ortalama yaşam da 70 yıl ise en basitinden sigorta şirketinden 30 yıl maaş alacak demektir.
Hiç faiz olmasın (basitleştirmek için) adamın 12.000 ytl birikimini 30 yıl x 12 ay = 360 aya bölersek;
Adama aylık 33,33 ytl para öderiz anlamına gelir. Hadi faizlerle şunla bunla 50 ytl ödediğimizi varsayalım.
Şimdi insanlar şunu düşünüyor ben size 10 yıl para ödedim siz bana diyorsunuz ki sana ayda 50 lira emekli maaşı vereceğim bu dolandırıcılıktır. Bir açıdan doğru bir açıdan yanlış önerme.
Sigortacıların yanlışları bu geri ödemeyi "emekli maaşı" gibi anlatmaları. İşte sırf satış yapacağım diye bu politikanın güdülmesi sebebiyle kaybedilen güven duygusu ve kirlenen imaj hala sektörün yakasını bırakmıyor.
(Sigortalının hatası da her ay 100 lira ayırdığı ve 10 yıl biriktirdiği bir tasarruftan 500-600 ytl para beklemesidir.)
İşte bu sarsılan imaj (-ki sigortacılık güven ve imajdır) yüzünden sektör dolandırıcı, yalancı gibi görülüyor.
İki örnek vereyim. (bu entry çıkma sebebi)
Bir tanesi Avrupa Yakası dizisinde sevilen karakter Burhan'ı izleyen sigortacı tiplemesi. Seviyesiz, yılışık bir tip. İşte maalesef ki sigortacıları bu şekilde algılıyor halkımız. Bunun en büyük sorumluları da sigortacılar. (biz)
İkinci örnek ise ehliyet alırken standart ehliyet kitabında karşılaştığım sorular. Mesela hatırladığım kadarıyla şöyle bir soru vardı.
Aşağıdakilerden hangisi araçta olmadan trafiğe çıkılabilir?
a) bilmem ne belgesi
b) bilmem ne belgesi
c) kasko sigortası
d) bilmem ne belgesi
Bu insanın bilinçaltına öyle bir göndermedir ki "kasko sigortasının gereksiz olduğu" düşüncesini, beynin karar verirken kullandığı kaynak sularını besleyen kuyulara atar. (Betimleme yapan sigortacı modeli)
Ama unutulmaması gereken bir nokta var ki sigortacılar son yıllarda müşteri memnuniyeti için yapmadıklarını bırakmadılar. Güveni tekrar sağlayabilmek için tabiri caizse zararına çalışıyorlar.
2007 yılı 9 aylık üretime baktığınızda hayat dışı toplam 6.971.322.238 ytl hayat sigortaları 1.054.391.332 ytl ve genel toplam 8.025.713.570 ytl dir. Yani toplam üretimin % 86,86 oranındaki bir payı trafik, kasko, yangın, nakliyat gibi hayat dışı elementer branşlarda gerçekleşmektedir. Yani bu branşlar "kaza"ya karşı sigorta olup genelde bir yıllık yapılırlar ve bir kaza karşısında sigortalının malvarlığındaki eksilmeyi ya da sorumluluklarını üstlenirler. Toplum dengesinin korunması için olmazsa olmaz aktörlerden biridir.
(Soru şu: Kim bir gecede kül olacağını bildiği milyon dolarlık fabrikaları varken rahat uyuyabilir? Cevap: Sigortası varsa uyur)
Son olarak, sigortacılar kendilerini topluma yanlış tanıttılar, toplum da zaten sigorta kültürü gelişmediği için gördükleri karşısında güvensiz hale geldi fakat unutulmamalıdır ki modern toplumlarda toplumsal dayanışmanın en güzel örneği sigortadır. Doğru ve bilinçli sigorta kültürüne sahip toplumlarda sigorta, toplumun yaralarını sarar. Katastrofik hasarlarda belki insanlar devletten yardım umut etmeli ama diğer geri kalan her şey için sigortacıların yanında olması için gereken adımları atmalıdır. Bu da önce eviniz sonra da aracınız sonra tüm malvarlığınız için sigorta yaptırmanızdır. Dasın bildirim bitti. Dağılabilirsiniz.
Sigorta Şirketi Kurmak ve Yönetmek
Noyan Doğan'ın 25.01.2008 tarihli referans gazetesinde durumunu özetlediği sektör.
yazıdan alıntı yapmadan önce kendi tevrübe ve fikirlerimi belirtmek isterim.
sigorta sektörünün en büyük sorunlarından biri çok az bir protföyü olan bir grubun bu işi yapmak için bu sektöre girmek istemesi ve sektörde insan kaynakları yönetiminin bilgi-tecrübe odaklı kurulmamasıdır. sigortacılık gerçekten özel bir meslektir ve herkes bu işi yapamaz. öncelikle tecrübe esaslarına dayanır. mesela x grubu şirketi olarak bir sigorta şirketi kurdunuz. otomatikman üst düzey yöneticileri kendi bünyenizden çıkartacaksınız. biiip işte en büyük hata. sektörü ve işin tekniğini hiç bilmeyen yöneticiler sebebiyle sektör bu hale geldi zaten. "balık baştan kokar" atasözünü unutmayalım. eğer bir yerde işler ters gidiyorsa bunun en büyük sorumlusu yöneticilerdir. sektör şimdiye kadar hep yan şirketlerden oluştuğu için yöneticiler de hep alakasız iş tecrübeleri olan ana şirketlerden geldi. sigortacıların dillerine plesenk olmuş bir söz vardır: "avrupa'da sigorta şirketlerinin bankaları varken türkiye'de bankaların sigorta şirketleri var" diye.
sigorta sektörü bu şekilde bağımsız olmadığı ve tek amacı "sigortacılık hizmeti" olmadığı sürece sonucu zarardan öteye gitmeyen fasit daireden kurtulması imkansızdır. mesela sahibiniz tekstil alanında bir devdir. size gelen genel müdür de firme bünyesinden gelir. adam çok iyi bir iplikçidir ama sigorta ile ilgili teknik bir hususta karar vermesi gerektiğinde apışıp kalır. başka bir örnek verirsek mesela grup gübre işindedir. grup içinden bir genel müdür atanır. adam çok iyi gübre pazarlar ama iş sigortaya gelince işler değişir. mesela sigortacılıkta temel ölçülerden biri hasar/primdir. toplam hasarı toplam prime bölersiniz. şimdi fiyatları % 20 düşürürsünüz oooo cillop. işler neredeyse iki katına çıkar. çünkü hasar/prim denkleminde prim kısmı arttığı için oran mesela 80/100=%80 den 80/160=%50 ye düşer. bir bakarsınız bir sene boyunca süpersiniz. etrafa hava atarsınız. bak ben ciromu % 60 artırdım. hasar/prim oranını da % 80'den % 50 ye düşürdüm diye. sonra ne olur biliyor musunuz? kaçınılmaz olarak ortalama 8 ay sonra % 20 düşük primlerle tanzim ettiğiniz poliçelerin hasarları yağmaya başlar. ve oran -tecrübelerimle- 200/160=%125 olur. sonra sizi görevden alırlar yerinize o gruptan başka bir yönetici atanır. o da içine eder bırakır. şimdi bu entryde geçen kişi ya da kurumlar tamamen hayal ürünüdür, biri hariç.
sigortacılıkta maliyet hesabı bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlık gerektiren çok önemli bir iştir. eğer maliyetinizi doğru hesaplayamıyorsanız zarar etmeniz kaçınılmazdır. eğer fiyat belirlenmesi işleminde pazarlamacılarınız aktif rol oynuyorsa zarar edersiniz.
sadece sigorta sektörü ile ilgili olmayan altın kural: "eğer pazarlamacılar sattıkları malın maliyetini bilirlerse iflas edersiniz."
sigorta sektörü gibi maliyetin ortalama 5 yılda belirlendiği ve istatistiki ana kütlenin hacminin yeterince büyük olması gereken bir işte işten anlamayan yöneticiler ve pazarlamacılar zararın ana sorumlulularıdır. örnek olarak 2005 yılında sektörde yaşanan yıkıcı fiyat rekabetini gösterebilirim. Kısaca değinmek gerekirse rekabet yüzünden 1000 lira maliyetli ve kar payı ile 1.100 liraya satılamsı gereken ürünler 600-700 ytl'ye satıldı. 2005 yılı ortalarında işi bilmeyen bazı yöneticiler "ciroyu % 50 artırdık, h/p düştü" diye böbürlenmeye başladılar. sonra acı gerçekler ortaya çıktı 2006-2007 zararla kapatıldı. (en kötü zarar şirket başına 8 trilyon civarında)
ve yöneticiler değiştirildi... ve sigorta şirketleri birer birer yabancı firmalara satıldı... neyse ben lafı uzatmadan sözü noyan doğan'a bırakıyorum. bir sonraki entry'de şirketlerin 2005 ve 2006 yılı kasko zararlarını görüşmek üzere hoşça kalın, esen kalın. `:haber spikeri gibi konusmak`
Kaynak için tıklayın
yazıdan alıntı yapmadan önce kendi tevrübe ve fikirlerimi belirtmek isterim.
sigorta sektörünün en büyük sorunlarından biri çok az bir protföyü olan bir grubun bu işi yapmak için bu sektöre girmek istemesi ve sektörde insan kaynakları yönetiminin bilgi-tecrübe odaklı kurulmamasıdır. sigortacılık gerçekten özel bir meslektir ve herkes bu işi yapamaz. öncelikle tecrübe esaslarına dayanır. mesela x grubu şirketi olarak bir sigorta şirketi kurdunuz. otomatikman üst düzey yöneticileri kendi bünyenizden çıkartacaksınız. biiip işte en büyük hata. sektörü ve işin tekniğini hiç bilmeyen yöneticiler sebebiyle sektör bu hale geldi zaten. "balık baştan kokar" atasözünü unutmayalım. eğer bir yerde işler ters gidiyorsa bunun en büyük sorumlusu yöneticilerdir. sektör şimdiye kadar hep yan şirketlerden oluştuğu için yöneticiler de hep alakasız iş tecrübeleri olan ana şirketlerden geldi. sigortacıların dillerine plesenk olmuş bir söz vardır: "avrupa'da sigorta şirketlerinin bankaları varken türkiye'de bankaların sigorta şirketleri var" diye.
sigorta sektörü bu şekilde bağımsız olmadığı ve tek amacı "sigortacılık hizmeti" olmadığı sürece sonucu zarardan öteye gitmeyen fasit daireden kurtulması imkansızdır. mesela sahibiniz tekstil alanında bir devdir. size gelen genel müdür de firme bünyesinden gelir. adam çok iyi bir iplikçidir ama sigorta ile ilgili teknik bir hususta karar vermesi gerektiğinde apışıp kalır. başka bir örnek verirsek mesela grup gübre işindedir. grup içinden bir genel müdür atanır. adam çok iyi gübre pazarlar ama iş sigortaya gelince işler değişir. mesela sigortacılıkta temel ölçülerden biri hasar/primdir. toplam hasarı toplam prime bölersiniz. şimdi fiyatları % 20 düşürürsünüz oooo cillop. işler neredeyse iki katına çıkar. çünkü hasar/prim denkleminde prim kısmı arttığı için oran mesela 80/100=%80 den 80/160=%50 ye düşer. bir bakarsınız bir sene boyunca süpersiniz. etrafa hava atarsınız. bak ben ciromu % 60 artırdım. hasar/prim oranını da % 80'den % 50 ye düşürdüm diye. sonra ne olur biliyor musunuz? kaçınılmaz olarak ortalama 8 ay sonra % 20 düşük primlerle tanzim ettiğiniz poliçelerin hasarları yağmaya başlar. ve oran -tecrübelerimle- 200/160=%125 olur. sonra sizi görevden alırlar yerinize o gruptan başka bir yönetici atanır. o da içine eder bırakır. şimdi bu entryde geçen kişi ya da kurumlar tamamen hayal ürünüdür, biri hariç.
sigortacılıkta maliyet hesabı bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlık gerektiren çok önemli bir iştir. eğer maliyetinizi doğru hesaplayamıyorsanız zarar etmeniz kaçınılmazdır. eğer fiyat belirlenmesi işleminde pazarlamacılarınız aktif rol oynuyorsa zarar edersiniz.
sadece sigorta sektörü ile ilgili olmayan altın kural: "eğer pazarlamacılar sattıkları malın maliyetini bilirlerse iflas edersiniz."
sigorta sektörü gibi maliyetin ortalama 5 yılda belirlendiği ve istatistiki ana kütlenin hacminin yeterince büyük olması gereken bir işte işten anlamayan yöneticiler ve pazarlamacılar zararın ana sorumlulularıdır. örnek olarak 2005 yılında sektörde yaşanan yıkıcı fiyat rekabetini gösterebilirim. Kısaca değinmek gerekirse rekabet yüzünden 1000 lira maliyetli ve kar payı ile 1.100 liraya satılamsı gereken ürünler 600-700 ytl'ye satıldı. 2005 yılı ortalarında işi bilmeyen bazı yöneticiler "ciroyu % 50 artırdık, h/p düştü" diye böbürlenmeye başladılar. sonra acı gerçekler ortaya çıktı 2006-2007 zararla kapatıldı. (en kötü zarar şirket başına 8 trilyon civarında)
ve yöneticiler değiştirildi... ve sigorta şirketleri birer birer yabancı firmalara satıldı... neyse ben lafı uzatmadan sözü noyan doğan'a bırakıyorum. bir sonraki entry'de şirketlerin 2005 ve 2006 yılı kasko zararlarını görüşmek üzere hoşça kalın, esen kalın. `:haber spikeri gibi konusmak`
Kaynak için tıklayın
Tariş'in Uzmanlığı Sigortacılık mı ki, Şirket Kurmaya Kalkıyor
öyle ilginç bir toplumuz ki, geçmişten ders çıkarmama konusunda ısrarcıyız. hem de öyle uzak geçmiş de değil, yakın tarihte yaşananları bile hemencecik unutuveriyoruz israrcı olduğumuz bir konu daha var. o da, ana faaliyet alanımız dışında, uzmanı olmadığımız işlere soyunmak. nitekim, ülkenin geçmişi, bunun kötü örnekleri ile dolu.
mesela sigorta sektörünü ele alalım... sigortacılığın ‘s' sinden bile anlamayan, uzmanlık alanı katiyen sigortacılık olmayan ama, ‘onun var benim niye yok' deyip, heves edilerek kurulan sigorta şirketleri; daha altı-yedi yıl öncesine kadar birer birer kapısına kilit vurup, pazardan çekilmek zorunda kaldı. kilit vurmak istemeyenlere de hazine el koydu.
bu satırları okuyunca diyeceksiniz ki, ‘bunları niye anlatıyorsun, zaten biliyoruz'. maalesef birileri bilmiyor ve bilmedikleri için de geçmişten ders çıkartamıyor.
birlik üyelerinin sigorta ihtiyacı varmış
hafta başında gazetelere de yansıdı... tariş'in sigorta şirketi kurmak istemesi. tariş incir ve pamuk birlikleri genel müdürü hüseyin velioğlu, açıklama yaparak, sigorta sektörünün hızla geliştiğini, tariş'in de bu konuda geçmişten gelen bir birikimi ve ortaklarının getirdiği potansiyelinin bulunduğunu belirtti. tariş genel müdürü, halen başak groupama'nın acenteliğini yürüttüklerinin de altını çizerek, şunları söyledi: "sigorta şirketimiz başka hiçbir şirketin sahip olmadığı bazı özelliklere sahip. örneğin, poliçe ödemelerini parayla değil ürünle tahsil edebiliyor. 4 birliği göz önüne aldığınızda 150 bin ortaktan bahsediyoruz. şu anda yaklaşık 3 bin olan poliçe sayısını kısa zamanda 40-50 binlere çıkarma hedefi koyduk. ortakları aileleriyle birlikte değerlendirdiğinizde sağlık, hayat, kasko sigortası gibi ihtiyaçları dikkate alınırsa ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğumuz görülür."
hüseyin velioğlu, 3-5 yıllık vadede kurmayı planladıkları ulusal sigorta şirketi için yerli veya yabancı bir grupla ortaklık yapabileceklerini, halen acenteliklerini yürüttükleri firma da dahil tüm gruplarla görüşeceklerini de açıkladı.
tarım kredi kooperatifleri güven sigorta'yı satıyor
şimdi sorarım size, tariş'in uzmanlık alanı sigortacılık mı, asli işi de sigortacılık yapmak mı? tarım sigortalarında uzman olan bir şirketin, yani başak groupama'nın, acenteliğini zaten yürütüyor. kaldı ki, başak sigorta iki sene öncesine kadar ziraat bankası'nın bir iştirakiydi ve hemen hemen tüm birliklerin de şirkette hissesi vardı. iki sene önce özelleştirilerek, groupama'ya satıldı. hafızam beni yanıltmıyorsa tariş'in de, başak sigorta'da yüzde 16'ya yakın hissesi bulunuyordu ve bu hissesini de iyi bir fiyattan groupama'ya satmıştı.
bugüne bakıyoruz, ha keza tarım kredi kooperatifleri birliği, sahibi olduğu güven sigorta'yı satma kararı aldı. eli kulağında bugün, yarın satılacak.
şimdi de tariş genel müdürüne soruyorum: tariş'in bilmem ne kadar ortağı, üyesi var da, tarım kredi kooperatifleri birliği'nin yok mu? tariş'in üyelerinin sağlık, hayat, kasko ihtiyaçları var da, tarım kredi kooperatifleri birliği'nin yok mu? o zaman niye satıyor adamlar, güven sigorta'yı?
şirket kurmak için bu ısrar niye
bir taraftan şirketler özelleştirilir, satılırken; uzmanlık alanı sigortacılık olmayanlar, işi uzmanlarına bırakırken, tariş'in sigorta şirketi kurmaya kalkmasının akıl, mantık alacak hiçbir tarafı yoktur. ayrıca bu iş; tariş incir ve pamuk birlikleri genel müdürü hüseyin velioğlu'nun, ‘ortaklar var, ortakların ve ailelerinin sigortaya ihtiyacı var' diyecek kadar da basit değildir. basit olmadığını da yakın geçmişte görülmüştür. halen de görülmektedir.
sözün özü, tariş illa da sigorta şirketi kurmak için ısrarcıysa, hazır güven sigorta satılıyor, onu alsın. ama benim asıl tavsiyem, hiç bu işe bulaşmasın. asli işi neyse onu yapsın, işin sigorta tarafını da mevcut haliyle sürdürsün. doğru olan da bu.
çünkü bu ülkeni, bu saatten sonra artık, hazine'nin el koyacağı sigorta şirketi veya şirketlerine hiç mi hiç ihtiyacı yok.
öyle ilginç bir toplumuz ki, geçmişten ders çıkarmama konusunda ısrarcıyız. hem de öyle uzak geçmiş de değil, yakın tarihte yaşananları bile hemenceci...
Acente
sigorta acentesi olup şirkete haber vermeden bomba imha ekibine ferdi kaza sigortası yapabilen sopalık örnekleri de mevcut kişi ya da kurumlardır.
`türk sigorta sektörü`nün en büyük sorunlarından biri acentelerin yeterli eğitime sahip olmaması, yeterli eğitime sahip olanların da bu eğitimlerini kullanabilecekleri bir ortamın olmamasıdır. şöyle ki; sektörde fiyat, talebi % 90 oranında belirlediği için acentenin ehil olup olmamasının pek bir önemi kalmıyor. bir şirket 1.000 lira diğer şirket 900 lira ise genelde acentenin ağzından bal da damlasa, sigortalıyı tüm risklere ve teminatların detaylarına kadar bilgi sahibi yapsa bile sigortalı 900 lira veren şirketin acentesini tercih ediyor.
'kazanabilen' bir acente olabilmek için siyasi gruplardan birisine ya da bir cemaate yakın olmanız gerekiyor. ayrıca polis, eksper, tamirci gibi sigorta ile ilgili aktörleri de (bu artislikleri için en uygun kelime aktör sanırım) ve saireyi de 'yakından' tanımanız gerekiyor. doğru yoldan gidersen çok zor. maalesef ki bunlar gerçekler. bir de şu var. türkiye de bir mercedes araba alabilecek herkes kendini bir bok zannettiği için (sözüm meclisten dışarı, biliyorum ben aslında hepiniz meleksiniz) iş sahibi olan, biraz parası olan herkes zor duruma düştüğünde kanunları hiçe sayabiliyor. adam alkollü kaza yapmıştır acenteye baskı yapar "bana polis ayarla, eksperi ayarlayacaksın" diye. sorun bu kanunsuzluğu talep edende, talebi kabul edende ve uygulamayı yapanda fakat bir gerçek var ki; maalesef cebi üç-beş para gören adam kanunsuzluğu çok kolay kabul edebiliyor. hatta kanunsuzluğu hakkı gibi inatla savunabiliyor.
mesela kamu kurum ve kuruluşlarının sigorta ihalelerini alacaksın. içeriyi iyi bilmen gerekiyor. içeri de senin kartvizitini okuyabilecek kadar hipermetrop olmaması gerekiyor. sektörde o kadar çok 'sadece bir kurumun sigorta işlerini yapmak için' kurulmuş, başka kimsenin sigorta işini yapamayan, 'kurum kenesi' diye niteleyebileceğim acente var ki, tahmin bile edemezsiniz. hatta biraz abartı olacak ama "şurası mı? ha oranın acentesi x bey, her sene o acente kazanıyor" diyebiliriz. bu x beyde öyle bir keramet vardır ki her sene şirket değiştirir ama hep işi o alır. (şirket değiştirme sebebini söyleyeyim genelde kamu kurumları sigortalarında şirketler çok ucuz fiyat verdikleri için genelde zarar ederler. mesela 100 lira alır 150 lira öder. bir sonraki sene o işe girmez. diyeceksin ki "neden?" diyeceğim ki "tecrübesiz yöneticiler") ha buraya kadar çok genelleme yaptık. tamam hepsi bu şekilde değil fakat ben genellemenin dayanılmaz hafifliğine dayanarak konuşuyorum.
iş dünyasında iş yapabilmek için cemaatler, büyük spor klüpleri ya da dini ya da yerel gruplara yakın olmak gerekiyor. cemaat yakınlığı neredeyse % 100 sonuç veriyor. diğer yakınlıklar şansınızı artırıyor. mesela dönemine göre, iktidardaki siyasi partiye yakın cemaatler çok iş yapar.
daha yazsak sabaha kadar gider ama acente olmak gerçekten ama gerçekten zor iş.
insan bazen "herşeyi bıraksınlar gidip simit satsınlar" diyor.
der demez de şu anekdot aklına geliyor: "bir acente yakınım iş yapamamaktan bunalıp 'ekmeğimi taştan çıkartırım, simit satacağım' nidaları ile işi bıraktı. eline simit tenekesini alıp şehrin işlek bir yerine gitti. o gün simitçi mafyasından dayak yedi. bir kaç ay boyunca herhangi bir yerde tutunamadı. ve mutlu son: uzun bir aradan sonra başka bir acentenin yanında işe girdi."
`türk sigorta sektörü`nün en büyük sorunlarından biri acentelerin yeterli eğitime sahip olmaması, yeterli eğitime sahip olanların da bu eğitimlerini kullanabilecekleri bir ortamın olmamasıdır. şöyle ki; sektörde fiyat, talebi % 90 oranında belirlediği için acentenin ehil olup olmamasının pek bir önemi kalmıyor. bir şirket 1.000 lira diğer şirket 900 lira ise genelde acentenin ağzından bal da damlasa, sigortalıyı tüm risklere ve teminatların detaylarına kadar bilgi sahibi yapsa bile sigortalı 900 lira veren şirketin acentesini tercih ediyor.
'kazanabilen' bir acente olabilmek için siyasi gruplardan birisine ya da bir cemaate yakın olmanız gerekiyor. ayrıca polis, eksper, tamirci gibi sigorta ile ilgili aktörleri de (bu artislikleri için en uygun kelime aktör sanırım) ve saireyi de 'yakından' tanımanız gerekiyor. doğru yoldan gidersen çok zor. maalesef ki bunlar gerçekler. bir de şu var. türkiye de bir mercedes araba alabilecek herkes kendini bir bok zannettiği için (sözüm meclisten dışarı, biliyorum ben aslında hepiniz meleksiniz) iş sahibi olan, biraz parası olan herkes zor duruma düştüğünde kanunları hiçe sayabiliyor. adam alkollü kaza yapmıştır acenteye baskı yapar "bana polis ayarla, eksperi ayarlayacaksın" diye. sorun bu kanunsuzluğu talep edende, talebi kabul edende ve uygulamayı yapanda fakat bir gerçek var ki; maalesef cebi üç-beş para gören adam kanunsuzluğu çok kolay kabul edebiliyor. hatta kanunsuzluğu hakkı gibi inatla savunabiliyor.
mesela kamu kurum ve kuruluşlarının sigorta ihalelerini alacaksın. içeriyi iyi bilmen gerekiyor. içeri de senin kartvizitini okuyabilecek kadar hipermetrop olmaması gerekiyor. sektörde o kadar çok 'sadece bir kurumun sigorta işlerini yapmak için' kurulmuş, başka kimsenin sigorta işini yapamayan, 'kurum kenesi' diye niteleyebileceğim acente var ki, tahmin bile edemezsiniz. hatta biraz abartı olacak ama "şurası mı? ha oranın acentesi x bey, her sene o acente kazanıyor" diyebiliriz. bu x beyde öyle bir keramet vardır ki her sene şirket değiştirir ama hep işi o alır. (şirket değiştirme sebebini söyleyeyim genelde kamu kurumları sigortalarında şirketler çok ucuz fiyat verdikleri için genelde zarar ederler. mesela 100 lira alır 150 lira öder. bir sonraki sene o işe girmez. diyeceksin ki "neden?" diyeceğim ki "tecrübesiz yöneticiler") ha buraya kadar çok genelleme yaptık. tamam hepsi bu şekilde değil fakat ben genellemenin dayanılmaz hafifliğine dayanarak konuşuyorum.
iş dünyasında iş yapabilmek için cemaatler, büyük spor klüpleri ya da dini ya da yerel gruplara yakın olmak gerekiyor. cemaat yakınlığı neredeyse % 100 sonuç veriyor. diğer yakınlıklar şansınızı artırıyor. mesela dönemine göre, iktidardaki siyasi partiye yakın cemaatler çok iş yapar.
daha yazsak sabaha kadar gider ama acente olmak gerçekten ama gerçekten zor iş.
insan bazen "herşeyi bıraksınlar gidip simit satsınlar" diyor.
der demez de şu anekdot aklına geliyor: "bir acente yakınım iş yapamamaktan bunalıp 'ekmeğimi taştan çıkartırım, simit satacağım' nidaları ile işi bıraktı. eline simit tenekesini alıp şehrin işlek bir yerine gitti. o gün simitçi mafyasından dayak yedi. bir kaç ay boyunca herhangi bir yerde tutunamadı. ve mutlu son: uzun bir aradan sonra başka bir acentenin yanında işe girdi."
Türk Sigorta Sektorü 12
kötü yönetilmesine canlı bir örnek daha.
şu an sigorta şirketleri 2008 yılında başlayacak poliçeler için poliçe tanzim edemiyorlar. sebebi ise an itibariyle (26 aralık 2007) trafik sigortası için 2008 yılında geçerli olacak fiyatların hala yayımlanmamış olması.
ihaleler var, bireysel müşteriler var. sanırım her sene olduğu gibi gene sigortacıların yılbaşıları iptal olacak. şunu bir ay önce yayımlasanız ölürsünüz sanki? ya da geçin serbest tarifeye isteyen istediği fiyatı koysun. (-ki kontrollü serbest tarife dediğiniz olayın serbest tarifeden bir farkı yok ya ben lan neyse bisey demiyorum)
şu an sigorta şirketleri 2008 yılında başlayacak poliçeler için poliçe tanzim edemiyorlar. sebebi ise an itibariyle (26 aralık 2007) trafik sigortası için 2008 yılında geçerli olacak fiyatların hala yayımlanmamış olması.
ihaleler var, bireysel müşteriler var. sanırım her sene olduğu gibi gene sigortacıların yılbaşıları iptal olacak. şunu bir ay önce yayımlasanız ölürsünüz sanki? ya da geçin serbest tarifeye isteyen istediği fiyatı koysun. (-ki kontrollü serbest tarife dediğiniz olayın serbest tarifeden bir farkı yok ya ben lan neyse bisey demiyorum)
Türk Sigorta Sektorü 11
temmuz 2008'de ciddi bir değişikliğe yol açacak yeni bir düzenlemeye geçmesi muhtemel sektör.
şöyle ki şu an bir kaza gerçekleştiğinde trafik zabıtası (polis) ya da jandarma bir kaza tutanağı düzenliyor. (-ki nedense her zaman jandarmanın düzenlediği kaza raporları daha güvenilir) bu kaza raporunda yazılı kusur oranına göre sigorta şirketlerince hasar ödemesi yapılıyor. şu an sigorta şirketlerine gönderilen taslak yönetmelikte şöyle bir değişiklik ön görülüyor. maddi hasarlı trafik kazalarında (kimsenin ölmediği ya da yaralanmadığı kazalarda) araç sürücüleri kaza raporunu kendileri düzenleyecekler ve imzalayacaklar. sigorta şirketleri de bu rapora göre ödeme yapacaklar.
bu düzenleme belki kaza anında trafiği rahatlatabilir (polis gelene kadar aracı yerinden oynatmama olayı) ya da belki trafik polisi sayısının azaltılması için bir sebep olabilir ama bir çok da sakıncası var. bir kere alkollü ya da ehliyetsiz sürücüleri tespit etmek neredeyse imkansız hale geliyor. düşünsenize alkollü birisinin aracı ile çarpıştınız ve adamın alkollü olduğunu rapora yazıp adamdan imza atmasını bekliyorsunuz. halk olarak sigorta şirketlerini 'devlet' gibi gördüğümüz için bu ve bundan mütevellit zarar ödemeleri, halihazırda zarar eden sigorta şirketlerinin daha fazla zarar etmesine sebep olacaktır.
ya da özellikle sektöre büyük zarar veren 'kimin kaskosu var ise onun kusurlu gösterilmesi' olayının kontrolsüz bir biçimde kullanılmasına yol açacaktır. unutulmaması gerekir ki sigorta şirketleri aslında sigortalılarının primlerini toplayan bir havuzdur. havuzun suyunu boşaltan musluk sayısı arttığı sürece havuza daha çok su gerekecektir. yani bu da kaza yapmayan sürücülerin daha fazla prim ödemesine yol açacaktır. (-ki burada önemli bir husus var. sigorta şirketleri ve sektör kötü yönetildiği için havuza daha çok para toplamak yerine zarar göze alınacak ve sektör büyümek yerine küçülüp el değiştirmeler çok olacaktır) son olarak da insanı insan ile muhatap edecek bir uygulamadır. şöyle düşünün eğer trafik sigortası olmasa normalde insanlar birbirlerine verecekleri hasarı kusurları oranında karşılamak zorundalar. yani adam suçlu ise ve sizin aracınıza 1.000 ytl hasar vermiş ise o zararı karşılamak zorunda. eğer adam mafya ise siz ona bir şey imzalatamazsınız. eğer adam mafya ise siz o parayı ondan tahsil edemezsiniz. çpk şükür ki sigorta şirketleri var ve sizi ite köpeğe muhtaç etmiyor. benzer şekilde eğer bu düzenleme yürürlüğe girerse kaba saba tipli heriflere suçlu olduğunu kabul ettirip bir de bunu yazarak onun imzalamasını sağlayacaksınız. (uyuşmazlık olursa şu olur bu olur gibi hükümleri geçiyorum) sanırım polis varken bile bu kadar uyuşmazlık ve kavga çıkıyorsa polis yokken neler olur allah bilir.
hayırlı olsun.
şöyle ki şu an bir kaza gerçekleştiğinde trafik zabıtası (polis) ya da jandarma bir kaza tutanağı düzenliyor. (-ki nedense her zaman jandarmanın düzenlediği kaza raporları daha güvenilir) bu kaza raporunda yazılı kusur oranına göre sigorta şirketlerince hasar ödemesi yapılıyor. şu an sigorta şirketlerine gönderilen taslak yönetmelikte şöyle bir değişiklik ön görülüyor. maddi hasarlı trafik kazalarında (kimsenin ölmediği ya da yaralanmadığı kazalarda) araç sürücüleri kaza raporunu kendileri düzenleyecekler ve imzalayacaklar. sigorta şirketleri de bu rapora göre ödeme yapacaklar.
bu düzenleme belki kaza anında trafiği rahatlatabilir (polis gelene kadar aracı yerinden oynatmama olayı) ya da belki trafik polisi sayısının azaltılması için bir sebep olabilir ama bir çok da sakıncası var. bir kere alkollü ya da ehliyetsiz sürücüleri tespit etmek neredeyse imkansız hale geliyor. düşünsenize alkollü birisinin aracı ile çarpıştınız ve adamın alkollü olduğunu rapora yazıp adamdan imza atmasını bekliyorsunuz. halk olarak sigorta şirketlerini 'devlet' gibi gördüğümüz için bu ve bundan mütevellit zarar ödemeleri, halihazırda zarar eden sigorta şirketlerinin daha fazla zarar etmesine sebep olacaktır.
ya da özellikle sektöre büyük zarar veren 'kimin kaskosu var ise onun kusurlu gösterilmesi' olayının kontrolsüz bir biçimde kullanılmasına yol açacaktır. unutulmaması gerekir ki sigorta şirketleri aslında sigortalılarının primlerini toplayan bir havuzdur. havuzun suyunu boşaltan musluk sayısı arttığı sürece havuza daha çok su gerekecektir. yani bu da kaza yapmayan sürücülerin daha fazla prim ödemesine yol açacaktır. (-ki burada önemli bir husus var. sigorta şirketleri ve sektör kötü yönetildiği için havuza daha çok para toplamak yerine zarar göze alınacak ve sektör büyümek yerine küçülüp el değiştirmeler çok olacaktır) son olarak da insanı insan ile muhatap edecek bir uygulamadır. şöyle düşünün eğer trafik sigortası olmasa normalde insanlar birbirlerine verecekleri hasarı kusurları oranında karşılamak zorundalar. yani adam suçlu ise ve sizin aracınıza 1.000 ytl hasar vermiş ise o zararı karşılamak zorunda. eğer adam mafya ise siz ona bir şey imzalatamazsınız. eğer adam mafya ise siz o parayı ondan tahsil edemezsiniz. çpk şükür ki sigorta şirketleri var ve sizi ite köpeğe muhtaç etmiyor. benzer şekilde eğer bu düzenleme yürürlüğe girerse kaba saba tipli heriflere suçlu olduğunu kabul ettirip bir de bunu yazarak onun imzalamasını sağlayacaksınız. (uyuşmazlık olursa şu olur bu olur gibi hükümleri geçiyorum) sanırım polis varken bile bu kadar uyuşmazlık ve kavga çıkıyorsa polis yokken neler olur allah bilir.
hayırlı olsun.
Türk Sigorta Sektorü 10
son bir kaç yılda orta büyüklükteki bir çok şirketin neredeyse tamamının satılması ile başlayan, sonrasında da daha önceki yıllarda ortalama %50 hissesi satılmış büyük şirketlerin yabancı ortaklara satılması ile devam eden süreç.
son olarak, koç allianz şirketi ortalama yarı yarıya koç ve allianz grubuna (%37) ait. koç grubu şirketteki payını satmaya karar verdi.
http://www.sabah.com.tr/...5468f88f506ff3f38a685.html
büyük ihtimalle de allianz tarafından alınacak. allianz, fransa'nın en büyük sigorta şirketi.
sanırım önümüzdeki yıllarda sigorta sektöründe, 100 yıl önce başlayan ve 70 yıl önce kırılan fransız hakimiyeti tekrar geliyor.
(arşivim o yıllara ait fransızca, fransız sermayeli şirketlerin ya da fransız etkisi açıkça görülen poliçeler ile dolu)
allianz'ın (alliance) rakibi groupama'nın, başak sigorta'daki çoğunluk hissesini satın alması, güneş sigorta'daki hisselerini artırmaya çalışması ve güven sigorta ile ilgilenmesi, en büyüklerden biri olan koç allianz'ın fransız ortağa muhtemelen satılacak olması gibi somut kanıtlar beni bu düşüncelere sevkediyor.
ne olabileceğini anlatmak için sanırım arşivimdeki 1939 yılına ait poliçe örneğini eklemem gerekiyor.
http://img509.imageshack.us/img509/9450/unyonhc1.jpg
son olarak, koç allianz şirketi ortalama yarı yarıya koç ve allianz grubuna (%37) ait. koç grubu şirketteki payını satmaya karar verdi.
http://www.sabah.com.tr/...5468f88f506ff3f38a685.html
büyük ihtimalle de allianz tarafından alınacak. allianz, fransa'nın en büyük sigorta şirketi.
sanırım önümüzdeki yıllarda sigorta sektöründe, 100 yıl önce başlayan ve 70 yıl önce kırılan fransız hakimiyeti tekrar geliyor.
(arşivim o yıllara ait fransızca, fransız sermayeli şirketlerin ya da fransız etkisi açıkça görülen poliçeler ile dolu)
allianz'ın (alliance) rakibi groupama'nın, başak sigorta'daki çoğunluk hissesini satın alması, güneş sigorta'daki hisselerini artırmaya çalışması ve güven sigorta ile ilgilenmesi, en büyüklerden biri olan koç allianz'ın fransız ortağa muhtemelen satılacak olması gibi somut kanıtlar beni bu düşüncelere sevkediyor.
ne olabileceğini anlatmak için sanırım arşivimdeki 1939 yılına ait poliçe örneğini eklemem gerekiyor.
http://img509.imageshack.us/img509/9450/unyonhc1.jpg
Türk Sigorta Sektorü 9
2006 ve 2007 yılında bir çok orta seviyede şirketin yabancı ortaklara satılması ile karşılaşan sektör. büyükler daha önceki yıllarda yabancı ortaklık kurmuştu zaten.
hazine verileri şu şekilde:
25 hayat dışı şirket var. kasko, trafik, yangın, nakliyat v.s.
10 hayat/emeklilik şirketi var
10 hayat şirketi var
1 emeklilik şirketi var
--------------------------
46 toplam şirket adedi
30 yerli şirket var
16 türkiye'de kurulu yabancı şirket var
"son dönemde satılan şirketler"
2006 başak sigorta ve başak emeklilik -> başak groupama (groupama - fransız - %56 aldı)
2006 ihlas sigorta -> hdi sigorta (hdi international - alman - %100 aldı)
2006 şeker sigorta -> liberty sigorta (liberty mutual - amerikan - % 70 aldı)
2006 isviçre sigorta -> ergo isviçre sigorta (ergo - alman - % 75 aldı)
2006 coface sigorta (yeni şirket - fransız - kredi sigortası için ruhsat aldı)
2006 emek hayat - gem global % 100'ünü aldı
2007 garanti sigorta - euroka sigorta (euroka - hollanda %80 aldı)
2007 genel sigorta - genel sigorta (mapfre - ispanya güney amerika %80)
2007 finans sigorta adı fiba sigorta oldu
satış işlemleri süren sigorta şirketleri (2008 yılında kesin gidiciler)
- ankara sigorta
- güven sigorta
sanırım (umarım) satılmayacak şirket
- anadolu sigorta
"sermaye yapılarına ilişkin inceleme"
sıra - şirket - 2006 üretimi - pazar payı - ortaklık
1 - anadolu - 1.030.373.347 - % 10,90 yerli işbankası % 100
2 - axa oyak - 917.485.398 - % 9,70 yerli oyak % 50, yabancı axa % 50
3 - koc allianz - 765.035.939 - % 8,09 - yerli koç % 47, yabancı allianz % 37, diğer kalanı işte
4 - aksigorta - 651.438.310 - % 6,89 - sabancı % 57, halka açık % 34, diğer % 8
5 - yapı kredi - 574.342.313 - % 6,08 - yapı kredi % 53, halka açık % 33, diğer diğer diğer
6 - isvicre - 513.825.366 - % 5,43 - yabancı % 75, yerli % 25
7 - gunes - 495.435.649 - % 5,24 - yerli vakıfbank %34, yabancı groupama % 30, halk %20, personel %10
8 - basak - 434.093.969 - % 4,59 - yabancı % 56,67
9 - garanti - 357.793.741 - % 3,78 - yabancı euroka %80, yerli garanti % 20
10 - anadolu hayat emeklilik - 340.786.879 - % 3,60
----------------
ilk 10 şirket - 6.080.610.910 - % 64,32
----------------
11 - t.genel - 263.304.881 - % 2,79 - yabancı mapfre % 80
12 - ray - 254.270.878 - % 2,69 - dışbank % 58 idi en son dışbank'ta fortis falan filan işte oeeh
13 - finans - 206.565.917 - % 2,18 - fiba holding % 63
14 - guven - 188.453.789 - % 1,99 - tarım kredi kooperatifleri birliği %100
15 - basak emeklilik - 184.350.674 - % 1,95 - yabancı % 62,51
16 - ankara - 180.805.039 - % 1,91 türk polisi % 99 ama satıyorlar
17 - aviva - 180.426.421 - % 1,91
18 - aviva hayat ve emeklilik - 131.470.857 - % 1,39
19 - seker - 131.367.239 - % 1,39 - yabancı % 70
20 - axa oyak hayat - 127.215.478 - % 1,35
----------------
ilk 20 şirket - 7.928.842.084 - % 83,87
hazine verileri şu şekilde:
25 hayat dışı şirket var. kasko, trafik, yangın, nakliyat v.s.
10 hayat/emeklilik şirketi var
10 hayat şirketi var
1 emeklilik şirketi var
--------------------------
46 toplam şirket adedi
30 yerli şirket var
16 türkiye'de kurulu yabancı şirket var
"son dönemde satılan şirketler"
2006 başak sigorta ve başak emeklilik -> başak groupama (groupama - fransız - %56 aldı)
2006 ihlas sigorta -> hdi sigorta (hdi international - alman - %100 aldı)
2006 şeker sigorta -> liberty sigorta (liberty mutual - amerikan - % 70 aldı)
2006 isviçre sigorta -> ergo isviçre sigorta (ergo - alman - % 75 aldı)
2006 coface sigorta (yeni şirket - fransız - kredi sigortası için ruhsat aldı)
2006 emek hayat - gem global % 100'ünü aldı
2007 garanti sigorta - euroka sigorta (euroka - hollanda %80 aldı)
2007 genel sigorta - genel sigorta (mapfre - ispanya güney amerika %80)
2007 finans sigorta adı fiba sigorta oldu
satış işlemleri süren sigorta şirketleri (2008 yılında kesin gidiciler)
- ankara sigorta
- güven sigorta
sanırım (umarım) satılmayacak şirket
- anadolu sigorta
"sermaye yapılarına ilişkin inceleme"
sıra - şirket - 2006 üretimi - pazar payı - ortaklık
1 - anadolu - 1.030.373.347 - % 10,90 yerli işbankası % 100
2 - axa oyak - 917.485.398 - % 9,70 yerli oyak % 50, yabancı axa % 50
3 - koc allianz - 765.035.939 - % 8,09 - yerli koç % 47, yabancı allianz % 37, diğer kalanı işte
4 - aksigorta - 651.438.310 - % 6,89 - sabancı % 57, halka açık % 34, diğer % 8
5 - yapı kredi - 574.342.313 - % 6,08 - yapı kredi % 53, halka açık % 33, diğer diğer diğer
6 - isvicre - 513.825.366 - % 5,43 - yabancı % 75, yerli % 25
7 - gunes - 495.435.649 - % 5,24 - yerli vakıfbank %34, yabancı groupama % 30, halk %20, personel %10
8 - basak - 434.093.969 - % 4,59 - yabancı % 56,67
9 - garanti - 357.793.741 - % 3,78 - yabancı euroka %80, yerli garanti % 20
10 - anadolu hayat emeklilik - 340.786.879 - % 3,60
----------------
ilk 10 şirket - 6.080.610.910 - % 64,32
----------------
11 - t.genel - 263.304.881 - % 2,79 - yabancı mapfre % 80
12 - ray - 254.270.878 - % 2,69 - dışbank % 58 idi en son dışbank'ta fortis falan filan işte oeeh
13 - finans - 206.565.917 - % 2,18 - fiba holding % 63
14 - guven - 188.453.789 - % 1,99 - tarım kredi kooperatifleri birliği %100
15 - basak emeklilik - 184.350.674 - % 1,95 - yabancı % 62,51
16 - ankara - 180.805.039 - % 1,91 türk polisi % 99 ama satıyorlar
17 - aviva - 180.426.421 - % 1,91
18 - aviva hayat ve emeklilik - 131.470.857 - % 1,39
19 - seker - 131.367.239 - % 1,39 - yabancı % 70
20 - axa oyak hayat - 127.215.478 - % 1,35
----------------
ilk 20 şirket - 7.928.842.084 - % 83,87
Türk Sigorta Sektorü 8
sektörün başında ahmet genç vardır. ahmet genç yaklaşık 11 yıldır hazine müsteşarlığı sigortacılık genel müdürlüğü görevini vekaleten yürütmektedir. bu kadar önemli bir sektörün vekaleten yönetilmesini de anlamak güç.
Türk Sigorta Sektorü 7
hazine müsteşarlığı yerine bir başka kurumun yönetilmesi istenilmektedir fakat bu kurum türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği (tsrsb) olmamalıdır. malum sigortacılık yasası yayımlandı. tsrsb, yasa yayımlanmadan önce hazırladığı yasa taslağında "yabancı şirketlerin ülkemizde şube açmasına" izin verilmesini içeren bir madde eklemişti.
bunun gerekçesi olarak da avrupa birliği ile entegrasyon gösterilmişti.
bu madde yeni kanunda dikkate alınmadı.
yorumlarsak bu iyi bir gelişmedir. çünkü henüz avrupa birliği'ne tam olarak üye değilken (hele ki şu günlerde sarkozy'nin baskısı ile "üyelik" ve "katılım" kelimelerinin bile geçmesi problem yaratırken), ortak pazar anlayışı çerçevesinde bir çok sektörde düştüğümüz hata olan avrupayı "ortak" yapıp "pazar" haline dönüşmemek için böyle bir karar alınması doğru idi.
bu madde önerisi dikkate alınıp kabul edilseydi şu an avrupalı sigorta şirketleri türkiye'de şube açıp sigortacılık faaliyetinde bulunabileceklerdi. bu da şu an sigortacılık faaliyeti sebebiyle ortalama % 60'ını tutabildiğimiz primlerin yaklaşık % 10'unu tutabileceğimiz anlamına geliyor. (reasürans işlemleri sebebiyle - ayrıca oranları kabaca dötümden salladım)
hazine'nin yönetimini eleştiriyoruz fakat bu konuda doğru bir adım attılar. türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği de bu önerisi ile bizden bir eksi puan aldı. sonuç olarak hazine kötü yönetiyor ama alternatifi sigorta ve reasürans şirketleri birliği değil.
bunun gerekçesi olarak da avrupa birliği ile entegrasyon gösterilmişti.
bu madde yeni kanunda dikkate alınmadı.
yorumlarsak bu iyi bir gelişmedir. çünkü henüz avrupa birliği'ne tam olarak üye değilken (hele ki şu günlerde sarkozy'nin baskısı ile "üyelik" ve "katılım" kelimelerinin bile geçmesi problem yaratırken), ortak pazar anlayışı çerçevesinde bir çok sektörde düştüğümüz hata olan avrupayı "ortak" yapıp "pazar" haline dönüşmemek için böyle bir karar alınması doğru idi.
bu madde önerisi dikkate alınıp kabul edilseydi şu an avrupalı sigorta şirketleri türkiye'de şube açıp sigortacılık faaliyetinde bulunabileceklerdi. bu da şu an sigortacılık faaliyeti sebebiyle ortalama % 60'ını tutabildiğimiz primlerin yaklaşık % 10'unu tutabileceğimiz anlamına geliyor. (reasürans işlemleri sebebiyle - ayrıca oranları kabaca dötümden salladım)
hazine'nin yönetimini eleştiriyoruz fakat bu konuda doğru bir adım attılar. türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği de bu önerisi ile bizden bir eksi puan aldı. sonuç olarak hazine kötü yönetiyor ama alternatifi sigorta ve reasürans şirketleri birliği değil.
Türk Sigorta Sektorü 6
sigorta şirketlerinin hazine müsteşarlığına bağlı değil de başka bir düzenleme kurumuna bağlı olmak istemeleri ile ilgili bir örnek: (01.08.2007 tarihi ve civarında yaşanmıştır.)
işlem şu şekildedir. türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği, bir taslak tarife hazırlar. hazine müsteşarlığına gönderir. hazine müsteşarlığı da bu tarifeyi bazen değiştirerek bazen de değiştirmeden onaylar.
son olarak da şunu unutmamak gerekir; 2008 yılında türk sigorta sektörü trafik sigortasinda kademeli olarak serbest tarifeye geçecektir. bu sektör için çok önemli bir basamaktır. 50 yıldır sabit şekilde devletin belirlediği fiyatları artık sigorta şirketleri belirleyecekler.
02 temmuz 2007 pazartesi - 01 ağustos'ta geçerli olacak tarifenin türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği tarafından hazırlanmış bir örneği sigorta şirketlerine dağıtıldı. bu örnekteki tarife öncekilerden çok farklı bir karakteristik özelliği sahipti.
27 temmuz 2007 cuma - "geçici ara fiyat tarifesi" cuma akşamı saat 18:00'de (bir çok şirkette mesai bittikten sonra) şirketlere maille bildirildi. bildiren sigorta ve reasürans şirketleri birliği.
30 temmuz 2007 pazartesi - bir çok şirket yöneticisi, mail kutusunu kontrol ettiğinde fiyat tarifesi ile karşılaştı ve hemen çalışmaya başladılar. tabi gelen tarifenin sigorta şirketleri birliğinin gönderdiği taslakla alakası yok. bir aydır hazırlandıkları tarife ile hazine'nin gönderdiği çok farklı. birlik'ten bu ikinci kez gelen tarife de kesin değil.
hala resmi gazete'de yayımlanmadığı için hangi fiyatların yayımlanacağı kesin olarak bilinmiyor ve yayımlanacak fiyatlara göre şirketler stratejik kararlar alacaklar. reklam kampanyalarına karar verecekler. bölgesel üretim birimlerinden fikirleri dinleyecekler. yazılımlarını değiştirecekler. bunun için belki sadece 2 güne sahip olacaklar.
hazine müsteşarlığı'nın yönetmesi istenmemesinin nedeni şimdi biraz daha iyi anlaşıldı mı? bir ay önce yayımlansa idi mesela?
1 ağustos 2007 çarşamba - resmi gazete'de tarife yayımlanmadı. sigorta şirketleri eski teminat ve fiyatlardan poliçe kesmeye devam ediyorlar.
2 ağustos 2007 perşembe - 4 adet çok önemli sigortanın teminat limitleri ve tarifesi 2 ağustos 2007 tarihli ve 26601 sayılı resmî gazetede yayımlanmıştır. bu sigortalar:
- karayolu yolcu taşımacılığı zorunlu koltuk ferdi kaza sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
- tüpgaz zorunlu sorumluluk sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
- tehlikeli maddeler zorunlu sorumluluk sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
- zorunlu karayolu taşımacılık mali sorumluluk sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
buraya kadar sorun yok. asıl zurnanın zırt dediği yer ise:
2 ağustos 2007 tarihli ve 26601 sayılı resmî gazete:
--- ---
madde 3 - bu tarife ve talimat 1/8/2007 tarihinde yürürlüğe girer.
--- ---
nasıl yani ya? ayın 2'sinde yayımlanıp ayın 1'inde yürürlüğe girer mi?
şimdi değişen sigortaların özelliklerine bakalım.
- bir tanesi hani şu herkesin kabaca bildiği, bindiğiniz şehirlerarası otobüsün kaza yapıp yaralanmanız ya da ölmeniz sonucu tazminat ödeyen koltuk sigortası. bu ürünün teminatı 60.000 ytl den 80.000 ytl ye yükseldi. aynı şekilde gene benzer ürün olan zktms poliçesinin teminatı da 80.000 ytl ye yükseldi.
bu poliçe teminatlarının yükselmesi çok doğru. insanlarımızın başına bir kaza geldiğinde yaralarını sarmak sigorta şirketlerinin boynunun borcu. fakat bu kadar çok insanı etkileyen bir kanuni düzenlemenin bir gün geriye yürür şekilde yapılmasının sakıncaları ve zararlarını kısaca özetlersek:
- sigorta şirketleri ayın 2'sinde yayımlanan tarifeye göre tüm sistemlerinde acil düzenlemeler yapmak zorunda kalmışlardır. (bu işlem de yaklaşık yarım gün sürmektedir) bu aciliyet sebebiyle sıkça ve çokça hatalar olabilmektedir. aynı şekilde işlemin hazırlığı, acentelere duyurusu v.s. geç ve geriden gelmiştir. bu sebeple hem çalışanların, hem acentelerin, hem de durumdan geç olan sigortalıların sigorta sistemine güveni azalmış "bu sigortacılar ne basiretsiz adamlar v.s." düşüncelere kapılmışlardır. ayrıca şirketlerin hızlı karar almak zorunda olmaları ileride zarara yol açabilecek fiyat tespitlerini de beraberinde getirmektedir. zira bu ürünler 'piyango' özelliğini taşıyıp 1 ytl tutarındaki fiyat farklılıklarında bile çekirge istilasına uğrar gibi otobüs firmalarının istilasına uğrayabilirsiniz. (örneğin: otobüs firmaları her şirketin fiyatını takip ederler. en düşük firmadan yaptırırlar. bir sene 500 poliçe keserken bir sonraki sene 1 ytl ucuz fiyat belirlerseniz 15.000 poliçe kesiyor olabilirsiniz. ola ki 30 kişinin vefatı ile sonuçlanan bir kaza ile karşılaşırsanız 1.500.000 ytl tazminat ödeyebilirsiniz.)
- sigorta şirketlerinin 1 ağustos 2007 de başlayan poliçeleri 60.000 ytl ölüm tazminatı vermektedir ama kanunen 80.000 ytl teminat vermesi gereklidir. 2 ağustos ve sonrasında bu durum düzeltilmiştir ama 1 ağustos günü poliçenin parasını ödeyip yola çıkan bir sigortalının kaza geçirmesi halinde sigortalı kanuna dayanarak 80.000 ytl talep edecektir. sigorta şirketi ise 60.000 ytl ödemek isteyecektir. olay yargıtay'a kadar giden mahkeme sürecine girecektir. bu da kaynak israfı ve sektörle ilgili güven zedelenmesine yol açacaktır.
son söz: hazine müsteşarlığı özellikle teminat ve primlerin belirlenmesinde teknik açıdan yetersiz kalmaktadır. 20 sene önceki teminat ve fiyat tabloları belli yüzde oranlarla onaylanarak her yıl değiştirilmektedir. belli oranda tablo içindeki verileri değiştirmekten çok ciddi bir istatistiki veriden yararlanarak tablonun yapısı değiştirilmelidir. zira risk yapısı son 20 yıl içinde sürekli değişmiştir. ayrıca sektörle ilgili değişimlerde 'ön hazırlık' yapılabilmesi için en az 1 ay önceden konular hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir.
işlem şu şekildedir. türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği, bir taslak tarife hazırlar. hazine müsteşarlığına gönderir. hazine müsteşarlığı da bu tarifeyi bazen değiştirerek bazen de değiştirmeden onaylar.
son olarak da şunu unutmamak gerekir; 2008 yılında türk sigorta sektörü trafik sigortasinda kademeli olarak serbest tarifeye geçecektir. bu sektör için çok önemli bir basamaktır. 50 yıldır sabit şekilde devletin belirlediği fiyatları artık sigorta şirketleri belirleyecekler.
02 temmuz 2007 pazartesi - 01 ağustos'ta geçerli olacak tarifenin türkiye sigorta ve reasürans şirketleri birliği tarafından hazırlanmış bir örneği sigorta şirketlerine dağıtıldı. bu örnekteki tarife öncekilerden çok farklı bir karakteristik özelliği sahipti.
27 temmuz 2007 cuma - "geçici ara fiyat tarifesi" cuma akşamı saat 18:00'de (bir çok şirkette mesai bittikten sonra) şirketlere maille bildirildi. bildiren sigorta ve reasürans şirketleri birliği.
30 temmuz 2007 pazartesi - bir çok şirket yöneticisi, mail kutusunu kontrol ettiğinde fiyat tarifesi ile karşılaştı ve hemen çalışmaya başladılar. tabi gelen tarifenin sigorta şirketleri birliğinin gönderdiği taslakla alakası yok. bir aydır hazırlandıkları tarife ile hazine'nin gönderdiği çok farklı. birlik'ten bu ikinci kez gelen tarife de kesin değil.
hala resmi gazete'de yayımlanmadığı için hangi fiyatların yayımlanacağı kesin olarak bilinmiyor ve yayımlanacak fiyatlara göre şirketler stratejik kararlar alacaklar. reklam kampanyalarına karar verecekler. bölgesel üretim birimlerinden fikirleri dinleyecekler. yazılımlarını değiştirecekler. bunun için belki sadece 2 güne sahip olacaklar.
hazine müsteşarlığı'nın yönetmesi istenmemesinin nedeni şimdi biraz daha iyi anlaşıldı mı? bir ay önce yayımlansa idi mesela?
1 ağustos 2007 çarşamba - resmi gazete'de tarife yayımlanmadı. sigorta şirketleri eski teminat ve fiyatlardan poliçe kesmeye devam ediyorlar.
2 ağustos 2007 perşembe - 4 adet çok önemli sigortanın teminat limitleri ve tarifesi 2 ağustos 2007 tarihli ve 26601 sayılı resmî gazetede yayımlanmıştır. bu sigortalar:
- karayolu yolcu taşımacılığı zorunlu koltuk ferdi kaza sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
- tüpgaz zorunlu sorumluluk sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
- tehlikeli maddeler zorunlu sorumluluk sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
- zorunlu karayolu taşımacılık mali sorumluluk sigortası tarife ve talimatında değişiklik yapan tarife ve talimat
buraya kadar sorun yok. asıl zurnanın zırt dediği yer ise:
2 ağustos 2007 tarihli ve 26601 sayılı resmî gazete:
--- ---
madde 3 - bu tarife ve talimat 1/8/2007 tarihinde yürürlüğe girer.
--- ---
nasıl yani ya? ayın 2'sinde yayımlanıp ayın 1'inde yürürlüğe girer mi?
şimdi değişen sigortaların özelliklerine bakalım.
- bir tanesi hani şu herkesin kabaca bildiği, bindiğiniz şehirlerarası otobüsün kaza yapıp yaralanmanız ya da ölmeniz sonucu tazminat ödeyen koltuk sigortası. bu ürünün teminatı 60.000 ytl den 80.000 ytl ye yükseldi. aynı şekilde gene benzer ürün olan zktms poliçesinin teminatı da 80.000 ytl ye yükseldi.
bu poliçe teminatlarının yükselmesi çok doğru. insanlarımızın başına bir kaza geldiğinde yaralarını sarmak sigorta şirketlerinin boynunun borcu. fakat bu kadar çok insanı etkileyen bir kanuni düzenlemenin bir gün geriye yürür şekilde yapılmasının sakıncaları ve zararlarını kısaca özetlersek:
- sigorta şirketleri ayın 2'sinde yayımlanan tarifeye göre tüm sistemlerinde acil düzenlemeler yapmak zorunda kalmışlardır. (bu işlem de yaklaşık yarım gün sürmektedir) bu aciliyet sebebiyle sıkça ve çokça hatalar olabilmektedir. aynı şekilde işlemin hazırlığı, acentelere duyurusu v.s. geç ve geriden gelmiştir. bu sebeple hem çalışanların, hem acentelerin, hem de durumdan geç olan sigortalıların sigorta sistemine güveni azalmış "bu sigortacılar ne basiretsiz adamlar v.s." düşüncelere kapılmışlardır. ayrıca şirketlerin hızlı karar almak zorunda olmaları ileride zarara yol açabilecek fiyat tespitlerini de beraberinde getirmektedir. zira bu ürünler 'piyango' özelliğini taşıyıp 1 ytl tutarındaki fiyat farklılıklarında bile çekirge istilasına uğrar gibi otobüs firmalarının istilasına uğrayabilirsiniz. (örneğin: otobüs firmaları her şirketin fiyatını takip ederler. en düşük firmadan yaptırırlar. bir sene 500 poliçe keserken bir sonraki sene 1 ytl ucuz fiyat belirlerseniz 15.000 poliçe kesiyor olabilirsiniz. ola ki 30 kişinin vefatı ile sonuçlanan bir kaza ile karşılaşırsanız 1.500.000 ytl tazminat ödeyebilirsiniz.)
- sigorta şirketlerinin 1 ağustos 2007 de başlayan poliçeleri 60.000 ytl ölüm tazminatı vermektedir ama kanunen 80.000 ytl teminat vermesi gereklidir. 2 ağustos ve sonrasında bu durum düzeltilmiştir ama 1 ağustos günü poliçenin parasını ödeyip yola çıkan bir sigortalının kaza geçirmesi halinde sigortalı kanuna dayanarak 80.000 ytl talep edecektir. sigorta şirketi ise 60.000 ytl ödemek isteyecektir. olay yargıtay'a kadar giden mahkeme sürecine girecektir. bu da kaynak israfı ve sektörle ilgili güven zedelenmesine yol açacaktır.
son söz: hazine müsteşarlığı özellikle teminat ve primlerin belirlenmesinde teknik açıdan yetersiz kalmaktadır. 20 sene önceki teminat ve fiyat tabloları belli yüzde oranlarla onaylanarak her yıl değiştirilmektedir. belli oranda tablo içindeki verileri değiştirmekten çok ciddi bir istatistiki veriden yararlanarak tablonun yapısı değiştirilmelidir. zira risk yapısı son 20 yıl içinde sürekli değişmiştir. ayrıca sektörle ilgili değişimlerde 'ön hazırlık' yapılabilmesi için en az 1 ay önceden konular hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir.
Türk Sigorta Sektorü 5
sektörün elementer branşta (hayat sigortaları dışında) iki çok önemli ürünü vardır.
bir tanesi trafik sigortası diğeri ise kasko sigortasıdır.
kasko sigortasında fiyatları sigorta şirketleri belirlemektedirler ve bu durum 2005-2006 yıllarında, yıkıcı fiyat rekabeti sonucu yaşanan devasa zararlara yol açmıştır. sektör kasko sigortası zararları sonucu yıkılmamasını (parayı en azından döndürebilmesini) trafik sigortası'na borçludur.
trafik sigortası teminatları ve fiyatları 01.08.2007 tarihine kadar hazine müsteşarlığınca belirleniyordu. fakat 01.08.2007 tarihinden itibaren sadece teminatlar hazine müsteşarlığı tarafından belirlenmeye başlandı. fiyatlar ise kademeli olarak sigorta şirketlerince serbest olarak belirlenecek. (şimdilik belirlenen temel tarifeden belli oranlarda indirime izin veriliyor fakat 2008 de tamamen serbest bırakılması düşünülüyor) bu da fiyat rekabetine dönüşecektir.
serbest fiyat rekabeti çoğu zaman sektörde yüksek maliyetle çalışan şirketlerin piyasadan silinmesine yol açar. çok afedersiniz ak döt kara döt belli olur. "bu işi yapamayan" şirketler piyasadan çekilir. fakat rekabet etmesini bilmeyen şirketlere sahip sektör, kasko sigortasında 2005 yılında yıkıcı rekabete girerek bir çok şirketin yabancılara satılması ile sonuçlanan bir sürece girdiler. bir yıl içinde trafik sigortası da serbest tarifeye geçiyor. yaşanacak bir yıkıcı fiyat rekabeti kasko ile birleşirse sektörde batan sigorta şirketlerine rastlayabilirsiniz.
aha buraya yazıyorum.
bir tanesi trafik sigortası diğeri ise kasko sigortasıdır.
kasko sigortasında fiyatları sigorta şirketleri belirlemektedirler ve bu durum 2005-2006 yıllarında, yıkıcı fiyat rekabeti sonucu yaşanan devasa zararlara yol açmıştır. sektör kasko sigortası zararları sonucu yıkılmamasını (parayı en azından döndürebilmesini) trafik sigortası'na borçludur.
trafik sigortası teminatları ve fiyatları 01.08.2007 tarihine kadar hazine müsteşarlığınca belirleniyordu. fakat 01.08.2007 tarihinden itibaren sadece teminatlar hazine müsteşarlığı tarafından belirlenmeye başlandı. fiyatlar ise kademeli olarak sigorta şirketlerince serbest olarak belirlenecek. (şimdilik belirlenen temel tarifeden belli oranlarda indirime izin veriliyor fakat 2008 de tamamen serbest bırakılması düşünülüyor) bu da fiyat rekabetine dönüşecektir.
serbest fiyat rekabeti çoğu zaman sektörde yüksek maliyetle çalışan şirketlerin piyasadan silinmesine yol açar. çok afedersiniz ak döt kara döt belli olur. "bu işi yapamayan" şirketler piyasadan çekilir. fakat rekabet etmesini bilmeyen şirketlere sahip sektör, kasko sigortasında 2005 yılında yıkıcı rekabete girerek bir çok şirketin yabancılara satılması ile sonuçlanan bir sürece girdiler. bir yıl içinde trafik sigortası da serbest tarifeye geçiyor. yaşanacak bir yıkıcı fiyat rekabeti kasko ile birleşirse sektörde batan sigorta şirketlerine rastlayabilirsiniz.
aha buraya yazıyorum.
Türk Sigorta Sektorü 4
günümüze kadar türk sigorta sektörü 30.12.1959 tarihinde yayımlanan 7397 numaralı sigorta murakabe kanunu ile düzenleniyordu.
sektör ile ilgili son düzenleme ancak 14.06.2007 tarihinde yayımlanan 5684 numaralı sigortacilik kanunu ile yapılmıştır.
sigortacılık kanunu'nu sektör çok uzun yıllardır beklemekteydi. bu konuda yıllarca düzenleme yapılmamış sektördeki şirketler de yıllarca bu durumdan şikayetçi olmuşlardır. ta ki birden bire sigortacılık kanunu meclise gelmiş ve 13 dakika içinde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
gene türk sigorta sektörünün yönetimi bankacılık sektöründe olduğu gibi farklı bir kuruma verilmemiş hazine müsteşarlığı uhdesinde kalmıştır.
şimdi neden sigorta şirketlerinin hazine değilde farklı bir organizasyon ile çalışmak istediklerini bir kaç kişisel tespit ile açıklayayım:
- hazine müsteşarlığına yazdığınız yazılarda hiç bir zaman spesifik bir cevap alamazsınız. size hep öyle bir cevap verirler ki ne yapacağınızı şaşırır kalırsınız.
- hazine müsteşarlığının sigorta şirketlerine karşı kılıcı keskin değildir. amiyane tabirle kodummu oturtmaz. bu da şirketlerin lakayt hareket etmelerine sebep olabilir.
- müsteşarlık eski geleneklere göre memurluk faaliyetinde bulunan memurlarla çalıştığı için, özel sektördeki ya da sonradan oluşturulmuş bbdk, tramer, tarsim v.s. gibi kurum ve kuruluşlardaki personel anlayışına sahip değildir.
bu da "yeni projelere önem verip işi kolaylaştırmak" ve "bilgi teknolojilerine daha büyük yatırım yapmak" gibi "olması gereken" faaliyetlerde müsteşarlığı yavaşlatmaktadır.
- yeni düzenleme kurumlarından personel çıkartmak daha kolay olduğu için bu kurumlarda çalışan personeller daha canlı çalışırlar.
- yeni düzenleme kurumları "yeni" oldukları için personellerinin yaş ortalaması daha genç olduğu için daha canlı çalışırlar.
sektör ile ilgili son düzenleme ancak 14.06.2007 tarihinde yayımlanan 5684 numaralı sigortacilik kanunu ile yapılmıştır.
sigortacılık kanunu'nu sektör çok uzun yıllardır beklemekteydi. bu konuda yıllarca düzenleme yapılmamış sektördeki şirketler de yıllarca bu durumdan şikayetçi olmuşlardır. ta ki birden bire sigortacılık kanunu meclise gelmiş ve 13 dakika içinde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
gene türk sigorta sektörünün yönetimi bankacılık sektöründe olduğu gibi farklı bir kuruma verilmemiş hazine müsteşarlığı uhdesinde kalmıştır.
şimdi neden sigorta şirketlerinin hazine değilde farklı bir organizasyon ile çalışmak istediklerini bir kaç kişisel tespit ile açıklayayım:
- hazine müsteşarlığına yazdığınız yazılarda hiç bir zaman spesifik bir cevap alamazsınız. size hep öyle bir cevap verirler ki ne yapacağınızı şaşırır kalırsınız.
- hazine müsteşarlığının sigorta şirketlerine karşı kılıcı keskin değildir. amiyane tabirle kodummu oturtmaz. bu da şirketlerin lakayt hareket etmelerine sebep olabilir.
- müsteşarlık eski geleneklere göre memurluk faaliyetinde bulunan memurlarla çalıştığı için, özel sektördeki ya da sonradan oluşturulmuş bbdk, tramer, tarsim v.s. gibi kurum ve kuruluşlardaki personel anlayışına sahip değildir.
bu da "yeni projelere önem verip işi kolaylaştırmak" ve "bilgi teknolojilerine daha büyük yatırım yapmak" gibi "olması gereken" faaliyetlerde müsteşarlığı yavaşlatmaktadır.
- yeni düzenleme kurumlarından personel çıkartmak daha kolay olduğu için bu kurumlarda çalışan personeller daha canlı çalışırlar.
- yeni düzenleme kurumları "yeni" oldukları için personellerinin yaş ortalaması daha genç olduğu için daha canlı çalışırlar.
Türk Sigorta Sektorü 3
bilgi teknolojilerine ciddi anlamda yatırım yapmayan şirketlerin oluşturduğu bir sektördür. (istisnaları da var fakat bir elin parmaklarını geçmez)
özellikle veri alt yapısı konusunda sürekli birbirine çelme takan geçimsizlik yapan şirketlere sahip sektördür. kendi altyapılarına yatırım yapmadıkları gibi sektör için kurulacak ortak veri tabanları için de ayak sürümektedirler.
devletin müdehalesi ile kurulan bir iki ortak veritabanına (örn:tramer) yıllarca karşı çıkmışlar fakat sistem kurulduktan sonra nimetlerini görmelerine rağmen hala zihniyetlerini değiştirmemiş şirketler vardır.
devlet daha size ne yapsın? siz özel sektörsünüz. herşeyi de devletten beklemeyin!
özellikle veri alt yapısı konusunda sürekli birbirine çelme takan geçimsizlik yapan şirketlere sahip sektördür. kendi altyapılarına yatırım yapmadıkları gibi sektör için kurulacak ortak veri tabanları için de ayak sürümektedirler.
devletin müdehalesi ile kurulan bir iki ortak veritabanına (örn:tramer) yıllarca karşı çıkmışlar fakat sistem kurulduktan sonra nimetlerini görmelerine rağmen hala zihniyetlerini değiştirmemiş şirketler vardır.
devlet daha size ne yapsın? siz özel sektörsünüz. herşeyi de devletten beklemeyin!
Türk Sigorta Sektorü 2
sahte hasar ve sigorta şirketi dolandırıcılığının yüksek olmasının tek nedeni kendi kusuru olan şirketlere ve yönetim zihniyetine sahip sektördür.
sigorta şirketini dolandırmanın suçu türk ceza kanunu madde 158'e göre nitelikli dolandiricilik sayılmaktadır. suçun işlenmesi halinde verilecek ceza ise "iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası"dır.
sektörde şirketler ara sıra sahte hasarlar ile karşılaşmaktadırlar fakat en çok karşılaştıkları ise sigotalının, tamircinin ya da polisin ortak ya da bireysel karıştıkları "ne kadar fazla para kopartırsak kardır" hasarlarıdır.
bunun tek suçlusu sigorta şirketleridir. zira kanunun verdiği bu hakkı kullanmadıkları için sigortalılar, tamirciler ve kaza zaptı tutan memurlar sigorta şirketini ciddiye almamaktadırlar. "yanlış yaparsak başımıza bir iş gelir" korkusunu taşımamaktadırlar.
sigorta şirketlerinin açıklamaları ise şu şekildedir: efendim biz böyle yapınca gazetelerde haberler çıkıyor, sürekli çalıştığımız tamircileri hapse attırmamız gerekiyor, emniyet ile ters düşüyoruz ıvır zıvır...
yabancı aşığı değilim fakat yurt dışı ile ilgili iki tane örnek vermek istiyorum:
1) bir reality show: abd'deki bir vatandaş polis ile kavga ediyordu. adam kavga başlamadan önce ısrarla şunu söylüyordu: "eğer bana bu cezayı yazarsan hiç bir sigorta şirketi arabamı sigortalamaz!" niye? çünkü oradaki sigorta şirketleri zarar edecekleri kesin olan riskleri direkt reddederler. sigortalamazlar.
2)crash (çarpışma) filminden bir enstantane (spoiler içeriyor): filmde bir dükkan sahibinin kilidi bozuluyor. kilitçi tamir ettikten sonra kapının da değişmesi gerektiğini söylüyor. dükkan sahibi de hiddetlenerek ırkçı söylemlerde bulunuyor. kandırılacağını düşünüyor ve kilitçiyi kovuyor. bir gün sonra o kapı kırılarak dükkan soyuluyor. sigorta şirketi incelemesinde kilitçinin raporuna da ulaşıyor ve "basiretli bir tüccar uyarılması halinde kapısını değiştirmesi gerekirdi" diyerek hasarı reddediyor. niye? çünkü oradaki sigorta şirketleri açıp bakıp inceliyorlar. en ince detaya iniyorlar.
sigorta şirketleri orda burda "zarar ettik böğğğğğ" diye ağlamaktadırlar.
istersen sigorta yapmama hakkına sahipsin ve seni bafilemeye çalışanı hapse attırma hakkına sahipsin. devlet daha size ne yapsın size kardeşim?
sigorta şirketini dolandırmanın suçu türk ceza kanunu madde 158'e göre nitelikli dolandiricilik sayılmaktadır. suçun işlenmesi halinde verilecek ceza ise "iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası"dır.
sektörde şirketler ara sıra sahte hasarlar ile karşılaşmaktadırlar fakat en çok karşılaştıkları ise sigotalının, tamircinin ya da polisin ortak ya da bireysel karıştıkları "ne kadar fazla para kopartırsak kardır" hasarlarıdır.
bunun tek suçlusu sigorta şirketleridir. zira kanunun verdiği bu hakkı kullanmadıkları için sigortalılar, tamirciler ve kaza zaptı tutan memurlar sigorta şirketini ciddiye almamaktadırlar. "yanlış yaparsak başımıza bir iş gelir" korkusunu taşımamaktadırlar.
sigorta şirketlerinin açıklamaları ise şu şekildedir: efendim biz böyle yapınca gazetelerde haberler çıkıyor, sürekli çalıştığımız tamircileri hapse attırmamız gerekiyor, emniyet ile ters düşüyoruz ıvır zıvır...
yabancı aşığı değilim fakat yurt dışı ile ilgili iki tane örnek vermek istiyorum:
1) bir reality show: abd'deki bir vatandaş polis ile kavga ediyordu. adam kavga başlamadan önce ısrarla şunu söylüyordu: "eğer bana bu cezayı yazarsan hiç bir sigorta şirketi arabamı sigortalamaz!" niye? çünkü oradaki sigorta şirketleri zarar edecekleri kesin olan riskleri direkt reddederler. sigortalamazlar.
2)crash (çarpışma) filminden bir enstantane (spoiler içeriyor): filmde bir dükkan sahibinin kilidi bozuluyor. kilitçi tamir ettikten sonra kapının da değişmesi gerektiğini söylüyor. dükkan sahibi de hiddetlenerek ırkçı söylemlerde bulunuyor. kandırılacağını düşünüyor ve kilitçiyi kovuyor. bir gün sonra o kapı kırılarak dükkan soyuluyor. sigorta şirketi incelemesinde kilitçinin raporuna da ulaşıyor ve "basiretli bir tüccar uyarılması halinde kapısını değiştirmesi gerekirdi" diyerek hasarı reddediyor. niye? çünkü oradaki sigorta şirketleri açıp bakıp inceliyorlar. en ince detaya iniyorlar.
sigorta şirketleri orda burda "zarar ettik böğğğğğ" diye ağlamaktadırlar.
istersen sigorta yapmama hakkına sahipsin ve seni bafilemeye çalışanı hapse attırma hakkına sahipsin. devlet daha size ne yapsın size kardeşim?
Türk Sigorta Sektorü 1
2005 yılında ve 2006 yılının ilk aylarında son 20 yılın en büyük zararını yaşamış sektördür.
nedenleri
- sektörde lider konumda bulunan bir kaç şirketin özellikle kasko branşında ciddi fiyat indirmelerini müteakip sektördeki diğer şirketlerin de satış yapamama sabebiyle fiyat indirmeleri ve yaşanan "yıkıcı fiyat rekabeti".
- 2000 sonrasında plazalara yoğun bir şekilde taşınan otomotiv şirketleri (satış-sigorta-anlaşmalı servis) ve büyüyen özel hastaneler, ortalama hasar dosyası maliyetlerinin yükselmesine sebep oldu.
(konuyu bir örnek ile pekiştirelim. farzedin aracınızda 600 ytl bir hasar var. tamirciye gidip pazarlık ederek 500 ytl öder ve ayrılırsınız. ama eğer sigortanız var ise, sigorta şirketine 1.000 ytl tutarında fatura çıkar. başka bir örnek olarak da özel sağlık sigortanız olduğunu özel hastahanedeki doktora söylediğinizde, "bazı doktorların" ekstra tahliller istemesi ve gereksiz ilaçlar yazmasıdır.)
sigortacılıkta hüsnüniyet ilkesinin ihlalinin, bu zararlara katkısı gözardı edilemez.
(bkz: hüsnüniyet)
sonuçları:
- bir çok şirket yabancı ortaklara satıldı. şu an sektörde yabancılara satılmayan veya ortağı bulunmayan iki-üç şirket kaldı.
- hüsnüniyet ilkesinin yoğun ihlali sonucu sigorta şirketleri özellikle hasar incelemesinde büyük mesafe katettiler. hasar kontrolü sağlayan fason şirketler, sigorta şirketlerine yararlı büyük altyapı hizmetlerine imza attılar. (önceden bir araç yedek parçası fiyatı bulmak ölüm iken, şimdi sigortacının iki tık uzağında)
- sigorta fiyatları aşırı derecede yükseldi. örneğin 1.000 ytl maliyeti olan bir ürünü, rekabet halinde 700 ytl satan sigorta şirketleri, bir sonraki sene, zararı çıkartmak için 1.300 ytl fiyattan satmaya başladılar. hasar yapmayan sigortalılar da bir önceki sene 700 ytl ödedikleri sigortaya neden 1.300 ytl ödediklerini anlayamadıkları için sigorta şirketleri ile sigortalılar arasında bir güven sorunu oluştu.
komplo teorisi:
bir yılda neredeyse bütün sektör yabancıların eline geçti ise, acaba yurt dışındaki devasa sigorta ve reasürans şirketleri (mesela isim vermeyelim bir tanesinin aktif toplamı 750 milyar dolar) türk sigorta sektöründeki şirketlerin cılız mali yapısını görüp bir yerlerden düğmeye mi bastılar?
nedenleri
- sektörde lider konumda bulunan bir kaç şirketin özellikle kasko branşında ciddi fiyat indirmelerini müteakip sektördeki diğer şirketlerin de satış yapamama sabebiyle fiyat indirmeleri ve yaşanan "yıkıcı fiyat rekabeti".
- 2000 sonrasında plazalara yoğun bir şekilde taşınan otomotiv şirketleri (satış-sigorta-anlaşmalı servis) ve büyüyen özel hastaneler, ortalama hasar dosyası maliyetlerinin yükselmesine sebep oldu.
(konuyu bir örnek ile pekiştirelim. farzedin aracınızda 600 ytl bir hasar var. tamirciye gidip pazarlık ederek 500 ytl öder ve ayrılırsınız. ama eğer sigortanız var ise, sigorta şirketine 1.000 ytl tutarında fatura çıkar. başka bir örnek olarak da özel sağlık sigortanız olduğunu özel hastahanedeki doktora söylediğinizde, "bazı doktorların" ekstra tahliller istemesi ve gereksiz ilaçlar yazmasıdır.)
sigortacılıkta hüsnüniyet ilkesinin ihlalinin, bu zararlara katkısı gözardı edilemez.
(bkz: hüsnüniyet)
sonuçları:
- bir çok şirket yabancı ortaklara satıldı. şu an sektörde yabancılara satılmayan veya ortağı bulunmayan iki-üç şirket kaldı.
- hüsnüniyet ilkesinin yoğun ihlali sonucu sigorta şirketleri özellikle hasar incelemesinde büyük mesafe katettiler. hasar kontrolü sağlayan fason şirketler, sigorta şirketlerine yararlı büyük altyapı hizmetlerine imza attılar. (önceden bir araç yedek parçası fiyatı bulmak ölüm iken, şimdi sigortacının iki tık uzağında)
- sigorta fiyatları aşırı derecede yükseldi. örneğin 1.000 ytl maliyeti olan bir ürünü, rekabet halinde 700 ytl satan sigorta şirketleri, bir sonraki sene, zararı çıkartmak için 1.300 ytl fiyattan satmaya başladılar. hasar yapmayan sigortalılar da bir önceki sene 700 ytl ödedikleri sigortaya neden 1.300 ytl ödediklerini anlayamadıkları için sigorta şirketleri ile sigortalılar arasında bir güven sorunu oluştu.
komplo teorisi:
bir yılda neredeyse bütün sektör yabancıların eline geçti ise, acaba yurt dışındaki devasa sigorta ve reasürans şirketleri (mesela isim vermeyelim bir tanesinin aktif toplamı 750 milyar dolar) türk sigorta sektöründeki şirketlerin cılız mali yapısını görüp bir yerlerden düğmeye mi bastılar?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)